kapıyı açmak

Geleceğini biliyorum. Beklemekten ortalığı topluyorum, yeniden dağıtıyorum. Dosyaları boşaltıyorum, o yazı bu yazı… Neydi neredeydi. Düşüncelerim bekleme odasında. Kapı zili çaldı çalacak. Bedenim gergin. İlle de bir şeyler yapacak. Arada bir gözlerim pencereye takılıyor. Biri pencereye gidiyor, dışarı bakıyor, avluya, avlunun boşluğuna, sessizliğe, olmayan ayak seslerine, geçmeyen gölgelere. “Pencereye gitme!” diyor birileri. “Neden?” Sorusu yankılanıyor.  Masada bir şeyleri karıştırıyorum. Kağıtları, yazıları değil kapıyı görüyorum, kapının açılışını, onu. Onu değil onun gelişini. Gelsin de bitsin istiyorum. “Bitse ne olacak” diyor birileri… “E işte başlardık bir şeylere”, “ne umuyorsun ki” “ne bileyim elimi tutar örneğin, selam der”. “Sonra her zamanki gibi ıvır  zıvır işlerle uğraşırsınız”, diyor birileri. Söyleyemediklerin boğazına takılır, yapamadıkların elini ayağına, sakarlaşırsın, o birşeyler kekeler, sna güler, bir yerlere gidelim der, birileri gelir kapı kapanır… Gider! Gider mi? Daha gelmedi! Gelmesin, gidecekse gelmesin. Sana ne oğlum… Ayak sesleri mi? Gövdem kapıya koşturuyor. Kapı deliği? Varla yok arasında. Umutla umutsuzluk. Yok. Bu da değil. Derin nefes alıp, oflayarak veriyorum. Odaya dönüyorum. Sanki o odaya bakıyor gibi bakıyorum. Oda hiç de fena değil. Karşıda divan, yastıklar. Üzerinde duvarda büyük bir resim. Ercan’ın devasa resimlerinden kırmızı tuvalde, kafınımsı bir gövde. O bu resmi pek sevmiyor, herhalde. Ben çok seviyorum, odaya da pek yakışıyor. Sanat, atölye havası veriyor. Sallanan bambu koltuk, onun en sevdiği yer. Ben onunla divanda yayılmayı seviyorum. O ise yalnız oturmayı, sallana sallana bir şeyler anlatmayı, bazen gözleri tavanda, bazen pencereden bakarak, bazen de benim dinleyip dinlemediğime bakarak. Sağda iki pencereden ışık süzülüyor, karşı duvarda yazı masası, dosyalar, kitap rafları. Hoşuma gidiyor. Onun gözünde görüp, benim hoşuma gidiyor.

O burada yaşasa birçok şey değişirdi, herhalde. İçimde bir acı. Hoşuma gitmiyor. Gelmese daha da mı iyi. Evet ya, gelmesin. Gelse ne olacak, her şeyi değiştirecek. Ben rahatım aslında da, işte o “aslında…” işi bozuyor.

Böyle düşüncelerle uğraşırken zil çalıyor. İçim benden ayrılıp kapıya koşuyor. Gövdem hâlâ oda kapısının önünde. “Hadi” diyor, “hadi sen de git, kapıyı aç! “. Zil sesi. Kapı açılmıyor. “O değildir” diyor birileri. “Ya oysa” diyor başka biri. “Siktir et uğraşma” diyor. Kapıya giden acele ediyor, “hadi ama, gel aç şu kapıyı”.

Gitsem mi gitmesem mi, eşiğinde kararsız gövdem. Odaya mı, kapıya mı? Gövdem kapıya dönüyor. Ayaklarım zorla kapıya gidiyor. Aklım odada, odadaki bende. Anahtarı çeviriyor. Ağzım “geldim” diyor. Yorgun, istemez bir ‘geldim’, hani ‘gelmesem mi’, der gibi. Açıyorum. O. “Ağaç olduk, ne nazlanıyorsun” diyor, yanımdan geçip odaya giriyor.

 

0 0 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

Ödemeniz ile ilgili bir sorun olduğunu düşünüyorsanız Ayça Hanım ile iletişime geçebilirsiniz.

0545 552 57 50

✎Bize ulaşabilirsiniz