Almanya Günlükleri

Günlük tutuyorum burada. Köln’e geleli neredeyse altı ay oluyor. Her gün tutulmuyor günlük, çünkü o bir dost gibi, söyleyecek birşeyin olduğunda gidiyorsun, paylaşmak istediklerin olduğunda onunla konuşuyorsun. Bazı günler yazıyorum, bazı günler biriktiriyorum. Bu Haziran ayından bir kesit. Paylaşayım istedim.

10 Haziran
Saat 00:45. Ben hala dokuz Haziran’dayım ama çoktan 10 Haziran’a döndü gün. Aşağıdaki cafeler yavaş yavaş kapatıyor. Bakmadım pencereden ama sandalyelerin katlanma sesini tanıyorum. Hayatımın sekiz yılı garsonluk yaparak geçti. Akşamın sesleri bunlar. Aşağıda, içkiyi fazla kaçırmış, bar kapandıktan sonra sokakta, önünde sohbete devam edenlerin sesi var şimdi.

Virginia, Old Town Alexandria’da Abby’s Raw Bar diye bir Jazz bar’da çalıştım bir kaç yıl. İlk garsonluk işimdi. Tecrübem yok diye çok geri çevrildim. Üniversite’deyim o yıllar. Biraz para kazanmaya, cep harçlığı çıkartmaya ve McDonalds’da çalışmak zorunda kalmamaya çabalıyordum. Benim yaşımda herkes çalışırdı.

Abby İran’lı kısa boylu, şişmanca, bir adam. Bıyıklı suratı, hep birisi yandan, üstten alttan sıkıştırmış gibi duran bir adam. Beni işe alıyor. Belki de Türk olduğum için, kim bilir. O çirkin, dağınık, kısa boylu adama asılan çok kadın var. Bir gün “karım beni yatakta başka bir kadınla yakalasa yine inkar ederim,” diyor. Ne diyeceğimi bilmiyorum, mutfağa gidip siparişlerim çıktı mı diye bakıyorum. Abby bizim her gece, “müşterilere uyum sağlamak” için diye tanımladığı, üç içki hakkımız olduğunu söylüyor. Bedava. Çalışıyorum. İçmiyorum, önceleri. Sonra her gece sarhoşlara hizmet edince, biraz çakır keyif olmanın zararı olmaz diye düşünüyorum. Her gece ayrıca beş bedava içki verme hakkım var. Hepimizin var. Bu müşteriyi mutlu ediyor, geri geliyor, bana büyük bahşiş bırakıyor.

Abby’den çok şey öğreniyorum. Her gece barın kenarında oturup beni izliyor. Bir ara durdurup “kafanı kullan ayaklarını değil,” diyor. Boşları toplamayı, yeni masaların siparişlerini almayı, hesapları önceden hazırlamayı, hepsini masaların yanından geçerken bir turda halletmeyi öğreniyorum. İki masayla başlıyorum, bir ay sonra ondört masaya bakıyorum. Aynı anda bir çok işi sisteme sokmayı öğreniyorum. Daha az yoruluyorum, akşamları dizlerim, ayak tabanlarım eskisi kadar şişmiyor, ağrımıyor. “Bir masada sevgililer oturuyorsa, önce kadına iltifat et, sonra adama, bahşişin daha büyük olur, kadın sinirlenmez,” diyor. İnsanlar daha uzun oturuyor, daha çok yiyor içiyor. Yalandan iltifat yapamıyorum, ben de herkeste iyi bir şey bulmayı öğreniyorum, bahşişlerim artıyor. Tekrar gelen, benim masalarımdan biri açılana kadar bekleyen tanıdığım müşterilerim oluyor. Yasa dışı çalışıyorum, polisleri ağırlamayı öğreniyorum. Onlar lokantaya geldiklerinde mutfakta yasa dışı çalışan tüm Güney Amerikalı işçiler kaçıyor. Ben adımı söylesem bile polisler beni Amerikalı sanıyor, hiç bir zaman çalışma iznimi görmek istemiyorlar. Garson arkadaşlarımdan biri Georgetown Üniversitesinde profesör. Akşamları bu işi yapıyor. Evli, çocuklu ve gay. Karısı bilmiyor, bu barda çalışanlar hariç kimse gay olduğunu bilmiyor. Akşamları iş çıkışı, sevgilileriyle buluşuyor.

Abby’s Raw Bar’da iri yarı bir barmen kadın vardı. Adını hatırlamıyorum. Her gece saat 02.00 olduğunda barın ışıklarını açar, müziği keserdi. Piyanist çoktan piyanosunu kapatmış, piyanonun üstünde duran kocaman bardaktan bahşişlerini toplamış, barda son içkisini içiyor olurdu. Aydınlandığında barın bütün ambiyansı sönerdi. Çok içenlerin loş ışıkta gizlenen yüzlerindeki kaymaların hepsi ortaya çıkardı. Hüzünlenirdim. Barmen kadın “Saat 2 arkadaşlar, eve gitmek zorunda değilsiniz, ama burada da kalamazsınız” der hepsinin önüne hesapları koyardı. Ben, önlüğümü çıkartır, gecenin son içkisini içmek üzere barda piyanistin yanına otururdum.

Bu gece Abby’i andım. Hayatta mıdır acaba? Bir gün Almanya’da Köln’de yaşayacağım o günlerde hiç aklıma gelmemişti. Hayatımın sonuna kadar Amerika’da kalacağımı sanmıştım.

Aşağıda konuşanlar dağıldı. Birileri kırık bira şişelerini ittiriyor, ince bir şıkırdama sesi geliyor. Yavaş yavaş herkes evlerinin yolunu tutuyor. Ne de olsa yarın iş günü. Saat 01.17. Eve gitmek zorunda değilsiniz ama burada kalamazsınız… ev neresi?

0 0 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
4 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Handan Kılıç
Noble Member
11/08/2021 02:27

insan kendini tek tek tuğlalarını dizer gibi inşa ediyor. Günlüğü günlük tutmamak fikri çok rahatlattı. Sahi ev neresi? Her yerde bir kapısı olmakla evi olmak ne kadar benzeşir.

şebnem oral
Noble Member
30/07/2021 22:41

geriye döndürüp bugüne getiren bir hikaye. cümleler kısa ve net. elinize sağlık. canım hocam

Bedia Korkmaz
Noble Member
20/07/2021 11:28

Hayat bütün olasılıklara gebe… zaman ve mekanın sonsuz kombinasyonundan bir kesit okudum az önce. Ne güzel bir yazı, ne güzel bir fotoğraf

Aysim Goral
Noble Member
17/07/2021 11:30

”Ev neresi”

Sardı, savurdu, başa döndürdü….

Ne güzel cümleler.

Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz