ANI

Hatırlıyorum okula giderken o diyarların ayazında üşümeyelim diye büyükbaba kaşıkla ağzımıza ballı rom tıkıştırırdı. İçimde yangınlar olurdu o zaman. Yana yana yürürdüm okul yolunda. Ejderhalar gibi kükrer buhar çıkartma yarışı yapardık okula kadar.  Kar başladı bir gün okul yolundayken. Beslenme çantamı yere bıraktığımı hatırlıyorum. Kırmızı anorağımın fermuarını açtıp, eldivenlerimi çıkarıp yan ceplerime tıkıştırdığımı. Ev sahibimizin torunu Andreas yüzüme bakıyordu. Fırının önünde durmuştum. Okula geç kalıyoruz diye söylenmeye başladı sümüklerini çekip yutarken. İçim kalktı. Midem bulanırdı yaz kış durmayan sümüklerinden. “yine senin manyak işlerin, hep böyle yapıyorsun, deli gibisin bıdı bıdı.” Arada Fırt hırk sesler. Kar lapa lapa yapmaya başlamıştı. Başımı gökyüzüne kaldırdım. Gökyüzünün koyu grisi bile açılmıştı biraz. Az daha beyaz yani. Ne güzel. Kar taneleri kirpiklerime, alnıma, yanaklarıma konmaya başlamıştı. Hemen eriyen tanelerin yerine yenileri konuveriyordu. Ağzımı açtım. Nefesimin sıcağı, karları havada yakalıyordu. Dilime konabilen kar tanelerinin soğuk tadı yoğunlaşsın diye kaç saniye öyle kaldım bilmiyorum. Andreas kolumdan çekiştirmeye başlayıncaya kadar sürdü dilimdeki değen tanelerle sefam. Okula doğru koşar adım yürümeye devam ettik. Küçük adımlarımıza uzun gelen yolda kar tutmaya başlamıştı. Arabaların üzerinde biriken incecik kar tabakalarını avuçlayıp parmaklarımızın arasında sıkmaya başladık. Kar köfteleri yapıp bir yandan yalıyorduk. “reçel iyi olurdu” demişti sümüklü. Ağzı burnu… “seninki tuzlu olur ancak” dedim. ..offf tuzlu muydu acaba gerçekten? Midem bulandı yine. Kendi köftelerimi fırlatıp attım. Bitmeyecek maceralarımız oldu sümüklüyle… Islak toprakla çamurdan çorbalar pişirip, suluklarımıza koyardık oynarken. Saçı hep kısa ama deyimdeki gibi aklı uzun bir yer cücesi olarak olarak; kavgaların delisi, uçan tekmelerin masterıydım her zaman. Bir gün okulun bahçesinde kavga ederken rahibelerden birinin beni belimden yakalayıp kaldırdığını hatırlıyorum. Çok kavga etmezdim, tek Sümüklü ile kavga ederdim. Biz kesin dönüş yaparken veda için bana uçan süpürgeli falan bir resim yapıp vermişti. Ben de ona tüm “Die Mainzelmännchen” çıkartmalarımı bırakmıştım. O da bana iki tane arabasından vermişti. Ki onlara gittiğimizde arabalarını ellememiz bile yasaktı. Ben de ona iki tane Kinder blok çikolata almıştım. O da bana…. Facebook falan yoktu o zaman…

Aradan yirmi yıl geçtiğinde, hala dilimi çıkarıp karın soğuğunu tatmaya devam ediyordum. Yürek mi akıl mı artık hangisi bilmiyorum o büyümüyor işte. Yirmi yedi yaşında bir kadın karın tadına bakar mı? İçindeki küçük kız bak diyorsa bakmaz mı?

“soyadından baksak?” dedim ablama. Heyecanlıyız. “Tamam” diyor ablam. Arama çubuğuna yazıyoruz. “Breitschopf”  tamam, yazdık. Arat, arattık, adres bile girdik, hop karşımızda. Sevindik de heyecandan dilimiz, almancamız, elimiz tutuldu önce. Sonra klik klik  cevaplar gelmeye başladı. Karşılıklı sorular, emojiler vs., anneler babalar, kardeşler, ablalar… Gidenler kalanlar, yeniler, evlilikler, çocuklar, bizim ev, onların ev, karşılaştırmalı hayatsal muhasebeler, fotoğraflar… hayat bayağı bayağı araya girmiş işte. Sümük yok ama. O iş tamam.

 

Yazarken dinledigim:

Linkin Park / Leave Out All the Rest

 

0 0 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz