Anıları Muhafaza Etmek
Uzak Tepeler ve Değişen Dünya’da bir Sanatçı, Nobel ödüllü yazar Kazuo Ishiguro’nun ilk kitapları. Ishiguro beş yaşındayken ailesi babasının işi nedeniyle İngiltere’ye göç eder. Ishiguro evde hep Japonya’ya dönmeyi konuştuklarını, bunu bir göç olarak hissetmediğini söyler. Japonya’ya ancak 30 sene sonra gider Ishiguro. Sanırım 15 yaşında fark ediyor dönmeyeceklerini, evdeki Japonya’ya dönmekle ilgili konuşmaların hiç bir yere varmayacağını. Zamanla Japonya’ya ait anılarının silikleştiğini fark ettiğinde Ishiguro kendi deyimiyle ‘onları muhafaza’ etmek için bir romanın içine yerleştirir. Uzak Tepeler romanı Ishiguro 28 yaşındayken yayınlanır. Bu romanı ve arkasından gelen Değişen Dünya’da bir Sanatçı romanı da Japonya’yı mekân olarak kullanırlar. İkisi de şaşkınlık, pişmanlık duygularıyla geçmişe bakıp kayıplarıyla yüzleşmeye çalışan insanları anlatır.
Dinlediğim söyleşide İshiguro’nun anılarını bir romana yerleştirip muhafaza etme arzusu beni derinden etkilemişti. Beş yaşında ayrıldığım Türkiye’ye yirmi dört yaşında döndüm. Aradaki yıllarda İngiltere, Nijerya ve Amerika’da yaşadım. İki yıl önce de Almanya’ya taşındım. Her zaman anılarını ziyaret edebilen insanlara imrenmişimdir. Çocukken oynadığın parkı yetişkinken ziyaret edebilmek, ömrün kadar uzun yıl arkadaşlık ettiğin insanların olması, doğduğun evde yaşamasan bile onu, onun sokağını ziyaret edebilmek bana çok uzak gelir, bir şeyleri kaybetmişim hissini yaşatırdı. Sonra İshiguro’nun bu söyleşisini dinledim. Anılarımı yazılarımda toplamaya çalıştığımı o zaman fark ettim ve bunu daha bilinçli bir şekilde uygulamaya başladım.
Bu sene Haziran’da bir sene arayla vefat eden annemle babamın eşyalarını ayıklamaya Amerika’ya gittim. Ben Türkiye’ye döndükten sonra onlar ve ablam Amerika’da yaşamaya devam etmişlerdi. Altmış yıllık bir evliliğin kutularını günlerce ayıkladım. Eski mektupların hepsini atamadım. Bazılarında kendi geçmişimle karşılaştım, bazılarında benden önceki annemle babamı buldum. Unuttuğum bazı olayları, zihnimde oturtamadığım bir çok anının parçalarını bir yap bozu tamamlar gibi tamamladı o mektuplar. Ablam annemin yıllarca biriktirdiği eşyalardan nasıl bu kadar kolay vazgeçebildiğim, altı koli fotoğrafı nasıl atabileceğimi sorguladı. O zaman iyice anladım ki o sayısız fotoğrafta ya da annemin keyifle biriktirdiği eşyalarda anıları bulamıyordum. Anılarım bendeydi. Bir fotoğraf karesinden daha fazlasını yaşayabiliyordum zihnimde canlandırdığımda; bir koku, bir ses, belki bir şarkı giriyordu o hikâyeye. Mektupları o yüzden atamıyordum. Her biri tek bir anı değil, o insanın sesini, duygularını da bana getiriyordu.
Hikâyelerimde biriktiriyorum anıları, onları okuduğumda, yazdığımda tüm duyularımla tekrar yaşıyorum o anları. Güzel ve değerli bir porselen çay fincanından ya da bir anı içine hapseden bir fotoğraftan çok daha fazlasını alıyorum hikâyelere yerleştirdiğim anılarımdan Yazmak için çok nedenim var. Yaşım ilerledikçe de anılarımı muhafaza etmek için onları başka hikâyelere yerleştirmek bana iyi geliyor.
Amerika’ya giderken Sühendan Taşkın Mengüç’ün Bozburun kitabını yanıma almıştım. Koli boşaltma, koli toplama ile geçen günlerin sonunda oturup Sühendan’ın Bozburun anılarını okudum. Bir döneme, bir hayata, bir mücadeleye, keyifli, keyifsiz günlere davet edildim. Hiç gitmediğim Bozburun’u görsem tanırım sanki şimdi. Sühendan’ın hatırladığı ayrıntılara şaşırdım ve keşke daha önceden başlasaydım anılarımı toplamaya ve muhafaza etmeye dedirtti bana. Eğer başlamadıysanız, çok geç olmadan hatırladığınız her şeyi yazın. Bu dünyada ben de vardım, buralardan geçtim, eskiden böyleydi buralar, ben de hayatı böyle yaşadım deyin. Babam ölmeden bir kaç yıl önce anılarını bana anlatmasını istedim. Ne gerek var bunlara dedi ve anlatmadı. Ben yazıyorum şimdi kendi anılarımı, ben gittiğimde belki oğlum okur.
Babam da yazmamıştı, anlatıyorum işte ara ara demişti ama büyük bölümünü de olay çıkar, başına dert olur sonra ben yokken dedi ve anlatmadı. Oysa 2.Dünya Savaşı sırası doğmuş, Cumhuriyetin ilk yıllarını ve Atatürk’ün ölümünü görmüş, cenazede çocuk aklıyla kurduğu cümlelerle kocaman Paşaları ağlatmış (böyle anlatırdı babaannem) 50’li yılların sonunda polis muhabiri olarak gazeteciliğe başlamış, öğrenci olaylarının bazılarına şahitlik etmiş, bir sürü önemli vak’aya şahit olmuş, Türkiye’de basının geçtiği her bir yolu görmüş, sanatçısından politikacısına hatta yabancı sanatçı ve politikacılara kadar pek çok kişiyle tanışmış, Yassıada duruşmalarına katılmıştı. Hasta yatağında hastanede tarih anlatan gazeteci amca olarak hemşireler tanımış, çıkış saatlerinde başına… Devamını oku »
Üzülüyor insan böyle anlatılmadan yok olunca. Aslında yine de sana kazı yapacak, babandan olmasa da, başka şekilde parçaları toparlayacak ufak alanlar açmışlar. Biraz tarihi kurcalamak, hangi dönemde baban kaç yaşındaydı bakmak, o yaşın algısından o günlere bakmaya çalışmak, muhabir olarak çalıştığı dönemlerde yaşamış insanları araştırmak, onların çocuklarıyla irtibata geçmek, onlara anlatılanlarla senin bildiklerini birleştirmek, eski fotoğraflara bakmak, hemşirelerin çocuklarıyla konuşmak, kazımak, parçaları bulmak ve belki babanın hikayesini tam ve gerçek olmasada bir kurgunun içinde anlatmak hala mümkün 🙂
Çok güzel noktalar, teşekkürler.
Yeşim hanım samimi duygularınızı ve anılarınızın değerlerini bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. Ben hala anılarımı içimde deli gibi döndürüp döndürüp yaşıyorum ancak uzaktan bakabilmeyi ve kağıda dökebilmeyi çok istediğim halde henüz o fırtınayı hala kontrolümde tutuyorum yada tutmaya çalışıyorum sanki… belki bir süreç gerekir diyorum ancak hala o iç motivasyonu sağlayamadım veya korkuyorum yüzleşmekten belki… Hatta size ilk kayıt olduğumda sizleri takibe ve okumaya başladığımda bu niyetle adım atmıştım ve sizi hala sessiz sessiz ama ilgiyle sevgiyle izliyorum hatta imreniyorum diyebilirim…
İşte sizi okuyunca bunlar döküldü sevgiyle kalın…
Müberra hazır olmadıkça olmuyor haklısın. Ufak bir hile önereyim. Anılarını yazma niyetiyle oturma yazının başına. Hatırladığın nesnelerin listesini çıkart, hatırladığın kokular, sesler, tatlar…onların listesini yap. Sonra yazmak istediğinde anını yazma, o nesneyi, o kokuyu anlatarak başla, anı zaten gelir.
O kadar kendimi buldum ki bu yazıda… Ishiguro’nun “anıları muhafaza etmek” tanımına kardeş bir açıklama yapmıştım kendimce. “Zamanın içini doldurmak, zamanı tutmak”… Kurgu yazılarım için de anılarımı yazdığımda da yazarak geçirdiğim zamanın içini doldurduğumu hissediyorum. Eskiye dair bir şeyler yazılarıma girdiğinde -ki sıkça oluyor- o zaman da zamanı elimde tuttuğumu hissediyorum. İyi geliyor. 2019 sonbaharında, doğup büyüdüğüm Balçova (İzmir) anılarımı yazmaya başlamıştım. 2011’de çıkan Tilkilik semti üzerine kitabımda, yaşamadığım bir semti oranın eski – yeni insanlarıyla konuşup kitaplardan araştırarak, gezip dolaşarak yazmıştım. Bu kez kendi semtimi içeriden yazmak istedim. Aile büyüklerimden, eski komşularımızdan da anılarını toplayarak bir Balçova kitabı yazmak.… Devamını oku »
Asla boşa bir çaba değil bence Duygu. Geldikçe not etmek lâzım. Bazen de fotoğraflar, eski günlükler, eski mektuplarda iz sürmek anıları dürtüyor. Mesela mektuplarda bazı olayların ne zaman değiştiğini, ne olmuştu da değişmişti gibi merak ettiğim şeylerin yanıtlarını bulmak bir tamamlanma duygusu verdi bana.
Sizin anıları değerli buluyorum. Steril, ideal ve naif kişiliğiniz hayatın travmalarıyla nasıl başa çıktı, farklı kültürlerle şekillenmek nasıl bir artı, eksi etkilere sahipti. Bu dünyada benim kültürümden bir göçmeni tanımak istiyorum. Kendi kültürümden bir yazarın baskın kültür yazarlarının arasında yer almasını gerçekten çok istiyorum. Yolunuz açık olsun.
Fadime, yıllardır başka şeyleri yazmak için çaba sarf ettim. Kendi anılarımı sıkıcı bulurdum ve başkaları da sıkılacak sanırdım. Böyle düşünürken de aslında katılımcılara hep sizin anınızı özel yapan şey onu sizin yaşamış olmanız ve sizin bakış açınız derdim. Doğruyu biliyordum da kendimi henüz ikna etmemişim o zamanlar. Çok kültür tanımış olmanın bana kattıklarını şimdi daha net görüyorum. Yazdıkça da olumlu yanlarını seviyorum, beni güçlendiriyor.
Merhaba Sevgili Yeşim,
Çeşitli sebeplerle uzun zamandır yazmaktan uzaklaşmıştım.Bu vesileyle yeni bir şeyler karaladım.
Çok teşekkür ediyorumzihin açıcılığın için.
Sevgiyle…
İşte duymak istediğim sözler.. teşekkür ederim Kader.
İlaç gibi geldi, sabah sabah. Gözlemlerine, okumalarına, emeğine sağlık Yeşimcim.
Haydi sen de yaz Çiğdem. Herkesin hikâyesini anlatması kendi merhemini bulmasıdır sanki.