Ders 2 of 4
Devam ediyorsun

2. Gün

19/05/2024

Anlatmak istediğiniz bir anı seçin. Küçük bir anı olabilir. Sizi acıtan inciten bir anıya dalmayın. Gerek yok şu anda. Mesela, 1986 yaz tatilinizi anlatabilirsiniz, bir bayram ziyaretini hatırlayabilirsiniz ya da o ilk işinize her gün giderken yaptığınız yolculuğu, belki en sevdiğiniz ritüelinizi anlatabilirsiniz.

  • Saatinizi yine 6 dakikaya kurun.
  • Sadece olaylara değil, daha çok o olaylar karşısında yaşadığınız duygulara odaklanarak anınızı yazın.
  • Süreniz dolduğunda hikâyenin neresinde olursanız olun yazmayı bırakın.
  • Bir saat yazıdan uzaklaşın, yazdıklarınızla sizin aranıza biraz mesafe girsin, yazdıklarınız bedeninize insin.
  • Bir saat sonra o yazıyı tekrar okuyun.
  • Yazıda hangi duygular ön plana çıkıyor, hikâyenizin genelindeki duygu nedir? Karar verin.
  • Sizin yaşadıklarınız dışında ne gibi olaylar ve yaşanmışlıklar benzer ya da aynı duyguları yaratabilir? Bunu düşünerek en az 5 olay listeleyin.
  • Listenizden bir olay seçin.
  • Kendi anınızdaki duyguları koruyarak, isimleri, cinsiyetleri, sayıları, mekan isimlerini değiştirerek, gerektiğinde yeni şeyler ekleyerek, bazı şeyleri çıkartarak anınızı kurguya dönüştürün.

Örnek çalışma:

Kendi anım

Maryland’da saat yedi. Ablam işten çıkmış, yoldan arıyor. Kim bilir kaç saattir çalışıyor. Bir haftalık ziyarete gelen kızını belki bir kaç saat görebilmiştir. “Döndüler bugün havaalanına bıraktım şimdi” diyor. “Annemi çıkartmıyorlar bugün. Oksijen vermek istemişler, anlamadım,” diyor. Yorgun gözleri, bir yandan araba sürüyor. Ekrandaki görüntüsü donuyor, geri dönüyor, dönünce kelimeleri koşarak geçen zamanı yakalamak ister gibi üst üste yığılıyor. “Eve varınca ara, çekmiyor” diyorum. 

Köln’de geceyarısı. Soğuk ısırıyor. Bir kaç yıl önce sabahın altısında kışın en karanlık, en soğuk günlerinde yürüyüşlere çıktığımda öğrendim kat kat giyinmeyi. Bedenim sıcak, yanaklarım donuyor. Noel pazarları toplanıyor. Minik şalelerin kepenkleri kapanıyor. Dün vize başvurumu yaptım. Vizem çıkmadan gidemiyorum. Aylar sonra oğlum gelmiş. Midem tok, Kölsch içmişim, gülmüşüm, sarılmış, hasret gidermişim. Annem hala okyanusun öbür tarafında. Ben otuz üç yıl önce aşmışım o okyanusu. Babam’ı düşünüyorum. Bir yıl olmuş. Zaten ya düğünler ya cenazeler için geçiyorum o koca denizi.  

Eve gelip çay demliyorum, televizyonda bir şeyler izliyoruz. Unutuyorum. Sonra hatırlıyorum. Arıyorum ablamı. “Konuşkan bugün annem,” diyor. “Yaramaz bir de!” Gülüyor. “Anneciğim çekmeyin!” derken bir an yüzü ciddileşiyor. Annemin burnunda ince şeffaf tüpler. Çekiştiriyor. Dinlemiyor. Ablam gözlerini deviriyor. “Ay n’apacağım Yeşim?” derken gülüyor. Hastane ziyaretleri sıklaşınca, tüpler, bipleyen makinalar hayata sızmaya başlayınca…tanıdık bir yönde ilerliyor hayat. Demiyorum. Babam da çekerdi tüpleri, serumlar için taktıkları iğneleri. “İçinize babam mı kaçtı?” diye soruyorum ablamın tuttuğu telefon ekranından bana bakan anneme. “Evet” diyor. Altı yıl önce geçirdiği beyin kanamasından sonra zor çıkıyor sözleri. Bakıyorum yüzüne. Dişlerini takmamışlar. Ağızı büzüşüyor. Yumuşak yanaklı, beyaz saçlı, gözleri ara ara donuk bir kadın şimdi. Bakmalıyım diye düşünüyorum. İyi bakmalıyım yüzüne. Hatırlamak gerekecek. “Annecim!” diyorum. “Sizi seviyorum” diyorum. “Bende” diyor. “Haber alınca yazarım” diyor ablam ve ekran kararıyor. İçeride oğlum uyuyor. Karşı binada hiç açılmamış bir pencere açık. Bir kadın pencerenin içine koyduğu yastığa dayanmış aşağıda Cumartesi gecesinin akan trafiğine, yüksek sesle konuşan gençlerine bakıyor. Kalorifere dayanmış aşağıdaki kalabalığa, noel için süslenmiş vitrinlere bakıyorum. Ablamı, annemi düşünüyorum. Çok değil dört ay sonra vizemin çıkmış olacağını, yine oğlum ziyarete geldiğinde annemi uğurlamaya gideceğimi ve hayatımda bir çok şeyin değişeceğini bilmiyorum. 

Kurgulaştırdığım hali

Kalifornia’da saat yedi. Nevra işten çıkmış, yoldan arıyor. Kim bilir kaç saattir çalışıyor. Bir haftadır misafirleri var. Kemal’in ilk evliliğinden çocukları. “Döndüler bugün havaalanına bıraktım şimdi” diyor. “Kemal’i çıkartmıyorlar bugün. Oksijen vermek istemişler, anlamadım,” diyor. Yorgun gözleri, bir yandan araba sürüyor. Ekrandaki görüntüsü donuyor, geri dönüyor, dönünce kelimeleri koşarak geçen zamanı yakalamak ister gibi üst üste yığılıyor. “Eve varınca ara, çekmiyor” diyorum. 

İstanbul’da geceyarısı. Soğuk ısırıyor. Yıllar önce Nevra’yla aynı şehirde yaşarken sabahın altısında kışın en karanlık, en soğuk günlerinde yürüyüşlere çıktığımızda öğrendim kat kat giyinmeyi. Bedenim sıcak, yanaklarım donuyor. Dün maaşım yatınca yine kenara para koydum. Döviz biriktiriyorum. Nevra’nın yanında olmak istiyorum, zamanı geldiğinde. Ahmet erken geldi bugün. Yemeğe çıkalım dedi. Midem tok, biraz şarap içmişim, gülmüşüm, hayatın güzel anlarından biri. Nevra hala okyanusun öbür tarafında. Nevra çocukluğum. İkimiz de tek çocuğuz. Birbirimizi yıllar önce kardeş ilan ettik. Amerika’ya gideli aramıza bir okyanus katalı yirmi yıl olmuş. Babam’ı düşünüyorum. Bir yıl oldu gideli. Kemal daha çok genç.

Eve gelip çay demliyorum, televizyonda bir şeyler izliyoruz. Unutuyorum. Sonra hatırlıyorum. Arıyorum Nevra’yı. “Konuşkan bugün Kemal,” diyor. “Yaramaz bir de!” Gülüyor. “Kemal! çekme!” Diyor bir an yüzü ciddileşiyor. Kemal’e çeviriyor ekranı. “Bak Aysun!” Diyor. Kemal’in burnunda ince şeffaf tüpler. Çekiştiriyor. Dinlemiyor. Nevra gözlerini deviriyor. “Ay n’apacağım Aysun?” derken gülüyor. Bu bir ayda beşinci hastane ziyareti. Hastane ziyaretleri sıklaşınca, tüpler, bipleyen makinalar hayata sızmaya başlayınca…tanıdık bir yönde ilerliyor hayat. Demiyorum. Babam da çekerdi tüpleri, serumlar için taktıkları iğneleri. Ekran hala Kemal’e dönük. Nevra bu cep telefonuyla görüntülü konuşmayı bir türlü beceremiyor. Gülüyorum.  Altı yıl önce temizlemişlerdi kanseri. Bir ay önce geri geldi. Üç gün önce yine yatırdılar. Sonunda Nevra ekranı kendine çevirmeyi başarıyor. “Dur şuraya çıkayım da rahat konuşalım” diyor. Bakıyorum yüzüne. İkimiz de yaşlandık. Bu aralar Nevra’nın yüzünde yaşlanmanın ötesinde bir şeyler var. Gergin, yorgun, 55 yaşına on yıl eklemiş bu son hastalık. Demiyorum. “Sen de dinlen kuzum,” diyorum. Gözleri doluyor. “Gireyim ben içeri” diyor. Sevmez duygusallığı. “Seni seviyorum” diyorum. Kapatıyoruz. Ahmet televizyonun önünde uyuyakalmış. Üstüne bir battaniye örtüp salonun ışıklarını ve televizyonu kapatıyorum. Balkona çıkıyorum. Karşı binadaki kadın pencerenin içine koyduğu yastığa dayanmış aşağıda Cumartesi gecesinin akan trafiğine, yüksek sesle konuşan gençlerine bakıyor. Nevrayı, Kemal’i, gençliğimizi, yaşamlarımızı düşünüyorum.  Çok değil dört ay sonra bir yerlerden borç alacağımı, Ahmet bir iş seyahatindeyken Kemal’i uğurlamak için Nevra’nın yanına gideceğimi ve hayatımda bir çok şeyin değişeceğini o gece bilmiyorum. 

4.9 15 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
13 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Nur Göker
Member
01/04/2024 20:29

1986 yazı. Bayram tatli için Datçaya Aktur Tatil sitesine gittik. İnanılmaz güzel bir yerdi. yoldan baktığınızda koyu bir çam ormanı gözüküyordu . Siteye vardığımızda iki katlı ,tek katlı ve üç katlı beyaz şirin binalar ve hiçbir çam ağacı kesilmeden yapılmış evler. Bizim kaldığımız evin açık mutfaklı salonunun bir tarafından geçen çatının üstündey emyeşil bir şemsiye gibi duran çam ağacı . Doğa yanlısı bir mimari . Ne güzel bir tatildi

Dilhan Kolko
Member
31/03/2024 03:02

Önce 6 dakikada sadece giriş yazabildiğimi, gelişmenin ise sadece “gel”ini yazabildiğimi, sonucu ise hiç yazamadığımı görmek üzdü beni. Ama yılmadım çünkü hikayedeki duyguyu biliyordum. O duyguya göre anıyı yeniden kurguladım ve 6 dakikalık sürenin bize ne anlatmak istediğini işte o zaman anladım Sevgili Yeşim Hanım.
Aydınlanma gibi birşey yaşadım, zamana göre değil duyguya göre kurguladığım zaman oluverdi hikaye. Galiba 3. güne hazırım 🙂

Aysegul Yilmaz
Trusted Member
30/03/2024 22:18

Senin yazını okuyunca nerede hata yaptığımı buldum. Yeni bir 6 dakika kurmaya gidiyorum!

gamze
Member
30/03/2024 16:58

Merhaba Yeşim Hanım; 2007-2008 yıllarında Bursa’da bir diş hekimi muayenehanesinde sehpanın üstündeki bir dergiyi karıştırırken yazınızı okumuştum.Bana o kadar iyi gelmişti ki size bir mail yazdığımı bile hatırlıyorum .Uzun yıllardır sizi takip ediyorum mail listenize kayıtlıyım ama bir türlü sizinle yazmaya başlayamamıştım.Şimdi 2.gün çalışmasını bitirdim ve bu nedenle çok mutluyum.Teşekkürler,iyi ki varsınız .

.

Banu Aksoylu
Member
30/03/2024 16:10

Selam,

Çok keyifli, bugüne kadar yaptıklarımızın dışında bir seyahat yaptık. Vardığımız ilk gün dolar bozdurmamız gerekti. Bir Pazar günü, Cape Town’dayız, tanımadığımız bir adam rehberlik ediyor ve iki kadınız.
An içindeki korkularımız bugünün hala kahkahaları… Keşke her korkunun, her endişenin sonu bu kadar tatlı olsa, bu kadar güzel hatırlansa…

Nisan Byz
Active Member
30/03/2024 04:57

Merhaba Yeşim hanım. Tamamladığımı iletmek isterim 2. gün yazı çalışmasını 🙂 Kurgu oluşturma bakımından bana öyle çok katkı sağladı ki çalışma, bu atölyeyi artık mini diye adlandıramayacağım. Şahanesiniz, sonsuz teşekkürler

Nisan Byz
Active Member
30/03/2024 20:27
Reply to  Yeşim Cimcoz

Yazmaya dair ilk katıldığım çalışma değil Yeşim hanım. Ama diğerlerinden çok farklı oldu tam da ilk videoda söylediğiniz gibi. Bu atölye hızlıca başlattı birşeyleri. Tamamlattı. Oldu gibi hissettirdi.
Dolayısı ile sevinçler ve gülümsemeler bu atölyeyle, sizle ilk bende başladı, bir nebze geri yansıtabildiysem ne mutlu.

Last edited 1 ay önce by Nisan Byz
Serpil
Active Member
29/03/2024 20:55

Yaptım.

Dilek YILDIRIM
Member
29/03/2024 13:53

Sevgili Yeşim, seninle elele verip çıktığım yazı yolunda hep desteğini vee sevgini hissettim. İlk kitabım çıkalı 12 yıl olmuş. Tam da ikinci kitaba başlamışken bu atölyeyi açmış olman o kadar iyi geldi ki. Teşekkür ederim. Sevgilerimle,

Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

Ödemeniz ile ilgili bir sorun olduğunu düşünüyorsanız Ayça Hanım ile iletişime geçebilirsiniz.

0545 552 57 50

✎Bize ulaşabilirsiniz