Çıkırt

Yaz olmalıydı. Derme çatma mahallelerde dolanmaya karar vermiştim. Fakir hayatları kameramla yakalamak, onlara bakmak, içimdeki üşümeyi adlandırmak, anlamlandırmak istiyordum. Taksim’miydi? Belki Tarlabaşı. Bilirsiniz o mahalleleri, derme çatma yolları, çıkmaz sokakları, terk edilmiş arabalarını, metalle örtülmüş damlarını, gecekondu kıvamındaki evlerini. 

Başımda bir ağrı. Gece çok içmişiz yine. Çıkmasam dedim. Bir kahve yaptım, koyu, sert. Bir sigara yaktım. Balkona çıkıp İstanbul’a baktım. Yaşlanıyorsun be orospu. Öyle dedim ona bakarken. Gençliğini güzelliğini hayallerini bu şehrin doyumsuz, arsız arzularına teslim eden herkesin hıncını alır gibi. O yedi kapıdan giren herkesin, geçerken cezası kesilir. Öyle bir orospudur bu şehir. Sen bakmıyorken alır cebindekini. Işıltılı denizine çevirir yüzünü, martıların sesiyle susturur itirazlarını, Kız Kulesi cilveleşir seninle, Galata kulesi yakışıklı, uzaktan izler. Geceleri köprüler gibi dizilir incileri boynuna, diğer ucunda ışıl ışıl halhalı. Hangi umutla gelirsen gel, bu şehrin o kementli kapısından geçerken bırakırsın gençliğini, cebinden düşer umutların, farketmezsin. Kuşları izlerken ağızın açık içine dolan seslere, yüzünü ısıtan güneşe, davetkar akan o boğaza kanarsın. 

Sigaramı söndürüp izmariti orospu şehrin sokaklarına fırlatıyorum, yukarıdan. Döne döne inip çakılıyor yere. Kameramı alıp çıkıyorum onunla buluşmaya. En köhne, en dökük sokaklarını istiyorum bugün. Nişantaşını, Teşvikiyesini, Modasını adasını, Etilerini istemiyorum Eteklerine sakladığı Beykoz konaklarını, Ömerlisini, Zekeriyaköyünü çekmiyor canım bugün. Bir cafede, fransız ezgileri eşliğinde cappuchino’mun içinde kaybolmaya, uyuşmaya niyetim yok bugün. Geliyorum İstanbul, sana söyleyecek bir kaç lafım var. 

Orada görüyorum onu. Çamurlara bata çıka yürürken o arkanın arkası sokaklarında başımı göğe çevirip kuşları ararken bir damın üzerine tünemiş. Tek omzu çıplak, kan kırmızısı elbisesi buruşmuş, koyu, simsiyah saçları yüzünü kapatmış. Tırmanıyorum sıvası dökülmüş duvarlara tutunarak, kırık, çatlak merdivenleri atlayarak. Damda, onun oturduğu yere yürüyorum.

Ayakları çıplak. Sol ayak bileğinde kelebek dövmesi. Ayakkabılarını arıyor gözlerim. Bulamıyorum. Başını çeviriyor, arkasına bakar gibi, Siyah düz küt saçlarıyla yüzünü benden saklar gibi.  “Buldum seni,” demek istiyorum ama bunun ne demek olduğunu hiç bilmiyorum. Kimi, neyi bulduğumu bilmiyorum. “Fotoğrafını…çekebilir miyim?” diyorum onun yerine. Bakmıyor. Arkasındaki çıkmaz sokağa bakıyor. Ellerini çekiyorum önce. Çıkırt. Birbirine sıkı sıkı tutunmuş elleri, kenetlenmiş parmakları kaybettiği her neyse son damlalarını sımsıkı tutar, hapseder gibi. Çıkırt. Saçlarını, sabah esen hafif bir rüzgarda havalandığı anda yakalıyorum. Yüzüne bakmak için eğilirken kayıyor ayağım. Sendeliyorum. Kameram elimden kayıyor, havada asılı kalıyor, bir saniye sonra hızla iniyor. Son anda, o metal, derme çatma çatı kaplamalarına değmeden kurtarıyorum. Yorgun, oturuyorum. Nefes nefese ona bakmak için dönüyorum, yok. Hızla ayaklanıyorum. Damda ayak seslerim tak tak yankılanıyor. Ucuna kadar geliyorum damın. Aşağıya bakıyorum, boş sokağa. Başım dönüyor. Ansızın iniyor yağmur. Takır takır vuruyor dama. Kameramı t-shirt’ümün içine sokuyorum, omuzlarımı devirip başımı eğiyor, hızla merdivenlere koşuyorum. Ayaklarım kayıyor, dizlerimin üzerine çöküyorum. Kalkıp merdivene ulaşıyorum. Dizlerim acıyor. Sokağa inip bir balkon çıkıntısının altında duruyorum. Yağmur, çamurlu sokağa doluyor. Boş bir cips paketi önümden yüzüp geçiyor. Orospu! Diyorum. İstanbul gülüyor. Önümden bir kelebek uçup gidiyor, siyah, kanatları kırmızı. 

0 0 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
11 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Aysim Goral
Noble Member
18/03/2021 14:42

Gozumun önünde akti sahneler. Kaleminize sağlık.

Ebru Gaziogullari
Active Member
08/03/2021 15:55

Hocam, kaleminize sağlık. Çok kanlı canlı, esaslı bir anlatım. Saygılar.

Sevgi Erzi
Trusted Member
08/03/2021 11:29

”Hangi umutla gelirsen gel, bu şehrin o kementli kapısından geçerken bırakırsın gençliğini,”

ebruguman güman
Active Member
03/03/2021 22:32

Harika,kaleminize sağlık

Arzu Savaş
Active Member
03/03/2021 17:19

off… ne yaptın sen hocam!

Yaprak Karaman
Noble Member
03/03/2021 12:11

içinizdekini anlatırken sahneyi bana tam anlamıyla izletmenizi çok seviyorum. aynı anda düşüp dizimi acıttım, o pis cips paketini akan yağmur suyunda gördüm. çok çok beğendim hocam.

Fidel Kaplan
Member
03/03/2021 02:42

Çok güzel, çok etkilendim. Sanki yanınızda yürüdüm çamurlara bata çıka. Siz ona orospu dedikçe Attila İlhan da ‘Ulan İstanbul, bu sen misin’ dedi durdu kulaklarımda.
‘ulan İstanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren
ulan bu mazut tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden
neden’
Ellerinize sağlık ve teşekkürler Hocam.

Melike Pehlivan İşler
Noble Member
02/03/2021 16:41

Aldı. Ne alması, kucakladı beni yazı. Kelimelerin ahengi film misali gözümün önünden geçti Hocam. Kaleminize sağlık….

Gizem Ardıç
Noble Member
02/03/2021 15:20

Yine çok sevdim… Yine çok etkilendim… Kaleminize sağlık Hocam 🙂

Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz