Dünyanın En İnanılmaz İkilisi

Bıktım arkadaş, nefes alınmıyor Vallahi. Ne bu sıcak! Açık alan serin olmalı ama bugün orman bile yanıyor. Kelimenin mecaz anlamından bahsetmiyorum: yoksa Tanrı korusun orman yanmasın. Başım döndü. Benim de bütün hayatım bu işte… Bugün yolum ormana düştü. Arada gelmek lazım, sağlığımız için iyi, temiz hava en güzeli. Dün şehirdeydim, pek kötü havası. Hiç de rahat vermiyor kimse sana. Nereye gitsem kovalıyorlar bizi. Kimse kucak açmıyor bize zaten de, bir soluklanma ya da imkân tanımıyorlar. Yoruldum şurada az dinleneyim diyorum. İmkânsız. Pat diye biri vuruyor. Harekete duyarlıyız ya üzerinde dinlendiğimiz hareket etti mi midemiz bulanıyor, tövbe duramıyoruz ayaklarımızın üzerinde. Kimi zaman evlere giriyoruz, izin almadan o pek güzel oluyor, yağmur falan da ıslatmıyor seni. Koyuyor kafanı uyuyorsun. Dünya renksiz zaten bize, her şey siyah-beyaz. Bizi öldürmek için türlü türlü şeyler icat etmişler. Vahşi bir şey var, adı da sineklik. Çok tuhaf bu iki ayaklı İnsanoğlu. Çaydanlık dedikleri bir şey var. Bir de sineklik var. Sanırsın sineklik de faydalı bir şey çay pişirdikleri kalp gibi. Yapıştı mı sırtına tüm iç organların kalıyor sineklikte. “oracıkta öldü” diyorlar sana. Neyse efendim bugün kaçtım ormana temiz hava alayım diye anlayacağınız. O ne ya? Siz de duydunuz mu sesi?  Yapacak bir şey yok, bir koşu bakayım, ne oluyor anlayalım. Gelin gelin! Sakin, bir kadın ölüyor sanırım. Biz ölürken böyle oluyoruz işte. Ter basıyor ve kan oluyor biz ölünce her yaka. Kadın durmadan bağırıyor. Ne yapabiliriz ki? Gideyim ben bir bakayım. Burnunun dibine girdim, dizine kondum. Fark etmiyor beni.

 

” Hişt, teyze, abla derdin ne senin? Nasıl yardımcı olabilirim?”

 

Kan revan içinde kadın. Su gibi terlemiş, sanırsın yağmurda kalmış.

 

“Anam abla! Kulağımı patlattı, kurban olayım sus. Lütfen bir sus… Ne oluyor? Nedir senin derdin?”

 

Karnına dokunuyor sürekli. Karnı da kocaman. Bir kere daha görmüştüm ben böyle kadın hastanede, bizim için düzenlenen uyum programında. Tabii tabii biz de okula gidiyoruz. Bizim eğitim daha çok hayatta kalabilmek üzerine ama. İşte orada görmüştüm. Hoca gruba kokuya karşı yapılacak şeyleri, alınacak önlemleri anlatıyordu. Bir odaya girmiştim yanlışlıkla. Bacaklarını açmış yatıyordu kadın, kocaman karnı vardı aynı böyle. Bir gürültü vardı. Aklınız durur. Tanrıları var, sanırım adı Sezaryen. Kadın adını haykırıyordu. Yardıma çağırıyordu. Ona dua ediyor, yardım istiyordu. Çok feci bir durumdaydı. Bir sürü adam da kadının bacakları arasına kafalarını sokmuş bir şeyler yapıyorlardı. Kulağıma gelenlerden anladığım kadarıyla hayli olağanüstü bir durumdu ve herkes oraya bakmaya yetkili değildi. İşte bu kadında da aynı o gün gördüğüm gibi bir hal var. Aynı şekilde yatıyor ve bağırıyor kadın. Ama yalnız bu kadıncağız. Pek yardımsız yapılacak bir iş değil ya bu, hayırlısı. Gideyim bir ısırayım ben kadını, belki bir yardımım dokunur…  Yazık yahu kadın çimleri, otları yoluyor acısından. Bir de ben tuz biber ekmeyeyim yarasına. Nasıl yardımcı olabilirim ki? Kimsecikler yok ki buralarda. Bana mı kaldı bu iş? Bu kutu da ne? Sol eliyle sımsıkı tutuyor. Usul usul iteleyeyim kapağını, bakayım bir, ne var içinde bunun?

 

Yok, anam, ittirmekle açılacak bir şey değil bu meret. İmanım gevredi de kapak bir milim oynamadı. Kadının da sesi kesildi. Bayıldı mı ne yoksa? İflahı kesildi tabi… Dur dur bak şimdi hatırladım, bu kadınlar insan yumurtlayacak olanlardı. O gün hoca söylemişti. Bebek var yani içinde. Bayılmaması lazım. Ölecek bebek. Isırayım da şöyle kuvvetlice ayılsın bari.

 

“Bağırma öyle Ablam. Senin iyiliğin için yaptım. Şimdi haydi ittir içindekini. Hadi Abla böyle olmaz. İki de bir bayılamazsın. Önemli senin burada olman. Yavru oksijensiz kalacak. Nefes lazım ona. Bunu ben bile biliyorum. Hadi ama kaç kere ısırdım. Ayıl artık lütfen. Abla senin kan grubun ne Allah aşkına, AB sanırım. Ben hayatımda bu kadar lezzetsiz kan hiç bilmem. Biz seni ısırmayız bile. Yine iyisin bak; ne fedakârlıklar yapıyorum. Hadi doğur artık şu sabiyi! Evet, evet. Evvvettttt!!!!! Oh, kurtulduk da yıktın ormanı. Mağaranın kapısında da iyi yankı yaptı. Duymayan kalmadı. İçeriye giremedin herhalde sen, yığıldın buraya. İşin enteresanı kimse gelmedi bu sese. Terk edilmiş buraları. Senin ne işin var buralarda? Pek kıymetli aslında böyle bakir yerler bu zamanda, yok satıyor. Sen de yumurtlamaya burayı mı seçtin? Sakın, sakın bayılma Abla. Bu yavru ses çıkarıyor, ben ne yaparım bayılma. Aman Abla böyle olmaz ki. Seninle mi uğraşacağım bu şeyle mi? Siz hep böyle bu kadar gürültücü müsünüz? Büyüğünüz de küçüğünüz de… Kafa beyin koymadınız be Abla. Üç günlük ömrüm var zaten. Ne meşakkatli bir yaşamım oldu. Yavru doğurttum bir de… Vay anasını…”

 

 

“O ses de ne? O kadar tantanaya geldi tabi biri. Sen dur burada, ben gidip bir yol bakayım Abla. Bağırma ama tamam mı?”

 

 

Abi! Bak buradayım. Vurma, bir bak buraya. Abla şu tarafta. Ne var senin elinde. Bıçak mı o? Nerede görsem tanırım ben onu. Kan mı o? Kanı iyi bilirim ben. Bir çeşit olay yeri ciyiz biz, bizim âlemde. Dur dur, dur bakayım. Sen Ablamın peşinde misin yoksa? Acayip şeyler oluyor bu ormanda. Hepsi de benim temiz hava alacağım günü mü buldu? O ses ne? Tanıyorum bu sesi sanki. Saklanayım şuraya… Ağzından köpükler saça saça konuşuyor, kulağına götürdüğü o şeyle. İnsanlarda çok moda bu kulaklarına tuttukları şey. Doğru konuş pis herif. Sensin orospu. Anne oldu o kadın biraz önce. Ağzını topla. Dur ben sana yapacağımı bilirim. Ya, işte öyle paşazade. Sen uğun dur burada iki büklüm.

 

“Sağ ol, arı kardeş. Çok teşekkür ederim. Borcum olsun. Dilinden soktuğun da iyi oldu. Ebebe, ebebe desin dursun şimdi. Ormanda kadın bıçaklamak falan… Çok film seyreder oldu bunlar. Sanırsın film setindeyiz. Hale bak… Demin de bir yavru doğdu mucize gibi. Tamam, bilmiyoruz, neden ormanda doğdu, neden anası sımsıkı bir kutu tutuyor. Bu herif kadını neden elinde bıçakla arıyor. Bunların hepsi muamma… Ama o yavru benim himayemde artık, arı kardeş. Elime doğdu. Vallahi… Bir sineğin himayesinde yeni doğan. Dünyanın en inanılmaz ikilisi olabiliriz.”

 

“Sen Bay Ebebebe, bir aş git sen hadi. Senin bu hikâyede yerin yok, hadi hadi uza lütfen. Bak arı canını bile feda etti. Yok, burada sana ekmek. Öyle bıçakla orman dalacaksın, kadını keseceksin falan. Hadi canım, hadi benim güzel insan kardeşim. Yürü bir şu tarafa doğru…”

 

 

“Vurma Abla, benim iletişimim bu. Aynı dili konuşmuyoruz. Tabi siz de adet aynı dili konuşmadığınıza vurmak. Tamam, anlaşalım, ben az acıtırım canını, sen de kendine gel hemen. İki de bir bayılıp durma. Yavruyu memeye dayadın mı? Sarmışsın; güzel. Adam gitti; korkma. Arı dilini soktu onun. Seni mi arıyordu? Evet, ben de öyle tahmin ettim. Kutun da burada. Endişelenme. Ne var bu kutunun içinde be kadın. Ormanda bağıra bağıra doğururken bile tuttun sımsıkı. Kadın insanı da başka bir enteresan vallahi. Uyuma, bak bu yavru ağlar, kıyameti koparır birazdan. Ormanda kim varsa bugün uyku tünek yüzü görmedi sayenizde. Bir de yavru açmasın bayrakları. Güneş batacak birazdan zaten; aydınlıkken ortalık sabiyi daya bir memelerine de karnına iki lokma bir şey gitsin. O uyur sonra. Abla affet beni ama ısırınca uyanıyorsun, benim de başka silahım yok. Hadi bir gayret aç gözlerini. Bak bulutlar toplandı akşam akşam, belli ki yağmur yağacak. Ben yağmur başlayınca yanında olamayabilirim. Ama söz geleceğim, yağmur durunca. Yaz yağmuru, çok durmaz inşallah. Ben yokken gidersen, dert etme, biz adamı hallettik. Görüşürüz şehirde. Ben seni bulurum. Nasıl mı olacak? Sen belli edersin kendini. Yavrusunu sinek doğurtmuş kaç kadın var yeryüzünde? Bulurum ben seni… Hem de şu kutuyu anlatacaksın bana; bir de eli bıçaklı manyağı. Deniz kenarında terk edilmiş bir evde karşılaşacağız bir gün. Bulutlu bir yaz günü. Eve bakıp düş kurarken ben seni ısıracağım. Vurma ama öyle hızlıca. Köhne evin kırık dökük sandalyesinde görüşürüz. Bana borcun var, unutma. Bundan sonra sineklik yok. Seni özleyeceğim Yavruyu daya memene. Kalkabilirsen git. Orman sana göre değil. Uçmaya yarayan kanatların yok benim gibi. Seninkiler iyi seçilmiyor ne uzaktan ne de yakından.

 

 

 

 

 

 

 

 

(Y. N: 19.02.2021 cuma çalışmamızın tetiğinin doğumu Yazma Ayı 2020’dir. Bir tetik çalışmasında basamakları takip ettiğimde aklıma gelen ve yazdığım hikâyenin ana karakteri bir sinekti. Çok zevk alarak yazmıştım ve arkadaşlarımla da çalışmak istedim bunu. Bence konuşmayan canlıları yazıda kişileştirmek muazzam bir özgürlük duygusu yaratıyor yazarken. Ve akşam çalışmamızda da kanımca güzel hikâyeler çıktı.)

MELİKE PEHLİVAN İŞLER

0 0 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
10 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Yaprak Karaman
Noble Member
01/03/2021 10:30

Kadın insanın başka enteresan olması, insanın aynı dili konuşmadığına hep kaba kuvvet kullanması, sineğin bile eğitimli olanın makbul oluşu. Ellerine, aklına kalemine sağlık Melike Hocam

Gizem Ardıç
Noble Member
23/02/2021 00:17

Harikasın Melike. Keyifle, merakla, gülerek okudum. 🙂

Şehnaz Erkan
Noble Member
21/02/2021 16:28

Harika, çok yaratıcı Melike!

zehra Ismet
Active Member
21/02/2021 16:07

Ellerine, aklına, yüreğine sağlık Melike Hocam. Gerçekten çok özel bir ikilinin macerasına şahit oldum sayende. Teşekkür ederim paylaştığın için.

ebruguman güman
Active Member
20/02/2021 18:45

Melike Hocam;Harika olmuş,Kadına mı? acıyayım,sineğe mi?şaşırdım,bir sinek ancak bu kadar işe yarar,Ailecek okuduk ve beğendik,kaleminize sağlık

Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz