Hikâye Neresi?

Gençliğimde kim olduğumu bulmaya çalışırdım. Ben birisiydim ve henüz ona ulaşamamıştım. Her yerde aradım onu. Kişisel gelişim çalışmalarında, enerji çalışmalarında, atölyelerde, başarı hikâyelerinde, başkalarının hayatlarında aradım onu. Okuduğum kitapların kahramanlarında aradım. Bıraktığım her ülkeden ayrılıp vardığım ülkelerde ev kurarken hep ben kimim? ev neresi? diye sordum, ev dediğim bir yere dönmeyi arzuladım. Almanya’da yaşamaya başlayalı neredeyse üç yıl olacak, oğlum İngiltere’de, ablam Amerika’da, arkadaşlarım Türkiye’de, dünyanın farklı ülkelerinde. Eve dönmek için nereye gitmem gerekiyor?

Nomadland filminin bir sahnesinde küçük bir kız karavanda yaşayan kahramana “Annem senin evsiz olduğunu söyledi” der. Kahramanımız kadın, “Evsiz değilim, evim yok” der. Burada home ve house kelimeleri üzerinden çok güzel bir kelime oyunu kullanılmış. Sokakta yaşayanlara ingilizce Homeless deniyor. Home bir yuvayı ifade etmek için house ise bir yapıyı ifade etmek için kullanılır. Küçük kız kadına homeless der ve sokakta yaşadığını ifade etmeye çalışır. Kadın ise kendini bir yapıya bağlamaz ve ben ‘homeless’ değilim, ‘houseless’im der. Ev dediğimizde biz bir yapıdan mı bahsediyoruz yoksa bize yaşattığı duygu mu aradığımız? Yani dışımızda oluşmuş bir yapı mı aradığımız, yoksa anılarımızla, yaşanmışlıklarımızla içimizde oluşan bir güven, huzur, sıcaklık duygusu mu? O duygunun sabit bir yeri var mıdır? Eve dönmek için ne kadar uzağa gitmemiz gerekir?

Tek bir ülkeye, tek bir kimliğe, ev adını verdiğim bir yapıya kendimi sıkıştıramayacak kadar çok şey var içimde. Pasaportum Türk vatandaşı olduğumu söylüyor, yaşanmışlıklarımda ben dahil olduğum tüm kültürler, tanıştığım tüm insanlar, oturduğum cafeler, soluduğum hava, girdiğim sular, altında uzandığım güneş, sırtımı dayadığım ağaçlar, Türkiye, Nijerya, Amerika, İngiltere, şimdi de Almanya; yaşadığım tüm ülkelerim. Okuduğum kitaplardaki kahramanlarım, kurgu ve gerçek satırlarda bulduğum tüm mekanlarım. Bunları bir yapıya insan nasıl sığdırabilir ki? 

Begonvilin tembel tembel sarktığı bir balkonda, hafif esen rüzgarın saçımı okşadığı, güneşin denizin üzerinde davetkâr dansına beni çağırdığı bir Bodrum balkonunda oturuyorum bugün. Bir kaç hafta sonra başka bir kıta, başka bir ülkede olacağım. Yıllar sonra? Kimbilir. 

Bir hikâye yazmaya karar verdiğimizde de ona ‘hikâye’ dediğimiz, onu bir ‘hikâye’ tanımına sığdırmaya çalıştığımız anda bizi anlatmaya götüren, paylaşmak istediğimiz, kağıda kaleme sarılmamıza neden olan duygunun, heyecanın, içerdiği tüm ihtimalleri de aynı şekilde kısıtlamış oluyoruz. Kendimizi, kimliğimizi tek bir ülkeye, tek bir mekâna sıkıştırırken olabileceğimiz muhteşem varlıktan nasıl uzaklaşıp, şablona uygun yaşamlar yaratıyorsak, yazarken de bir kalıba sıkıştırdığımız hikâyelerimizin ateşini söndürüyoruz. O yüzden siz sadece yazmaya bakın.

1.5 2 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
2 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Çİğdem Aslan Çİnko
Active Member
23/09/2023 11:36

Yine bir ilaç aldım senden Yeşimcim. Yakın zamanda teyzemi bilinmez bir yolculuğa uğurladım. Canım çok yandı , ağlaya ağlaya yazdım. Nasıl güzel bir histi anlatamam. Damlayan her göz yaşım onun sıcaklığını hissettirdi, yüzümden usulca kayarken. Yüzdüm, yazdım, ağladım, yazdım, devam ettim.Yazının şifasıyla beni tanıştırdığın için çok teşekkür ederim. Şimdi de anladım ki o benim yuvammış, huzur bulduğum yermiş sıcak dokunuşları.Mezarına ev muamelesi yapıyormuşum.Evini düzenlemeyi düşünürken senin bu yazın çıktı karşıma. Artık yuvam yok, benim yuva olma zamanım. Değişimimi de bu yönde yapmam gerektiğimi anladım. Kızgınlıklarım bir anlam buldu. Anneme niye küstüğümü anladım. Biraz dağınık olduğumu anlamışsındır. İyi ki varsın. İyi… Devamını oku »

Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz