Hikâyeler ne ister

George Saunders’ın öyküler hakkında çok hoşuma giden ve katıldığım bir yazısını okudum birkaç gün önce. İçinden sizinle paylaşmak istediklerimi kendi ifadelerimle çevirmek istedim.

Kısa öyküler dönüşümle ilgilidir (ya da öyle olmak isterler). Bir durum vardır, olağan olan ve o durum değişir. O değişim olmazsa hikâye yoktur. (Bir zamanlar Şikago’da yaşayan bir kadın vardı ve o kadın aynı evde aynı şekilde yıllarca yaşamaya devam etti; bir hikâyenin belki bir başlangıcı gibi olabilir bu ama tümü olamaz. O olağan olanın dengesini bozacak bireyler ararız.)

Hikâyede bir olağan durum vardır ve belki bir şekilde her şey, birisinin iyi niyetiyle daha da iyiye gider. Bu bir hikâye olabilir mi? Olabilir ama bizi ittiren, geri itme arzusu uyandıran bir şeyler de olmalı. “Bob çalışkan biriydi. Hırslıydı. O yüzden on tane mağazası vardı. Bu onu mutlu ediyordu. Mutlu olunca daha da çok çalışıyordu ve sonunda on iki dükkânı oldu.” Bu bir hikâye mi? Henüz değil çünkü yeterince karmaşık bir durum yaratmadık Bob’la. Bütün bu çabanın, hırsın ve mutluluğun bir bedeli yok. Hayatta Bob gibi insanlar var mı? Elbette ve onlarla tanışmak beni çok mutlu ediyor. Ama bir problemle karşılaşana kadar öykü karakteri olabileceklerinden pek emin değilim. En azından benim öykümde olamazlar. 

Hepimiz problem yaşarız. İnsanız. O yüzden de hikâyelerimiz, öykülerimiz uyarı görevi görürler – karşılaşabileceğimiz sorunları bize anlatırlar, hayatta neyin kötü gidebileceğini söylerler. Mesela bu bir hikâye olamaz: Kırmızı başlıklı kızın annesi ormanda kurtla karşılaşırsan konuşma diyor. O da konuşmuyor.” Art arda mutsuzluk, acı falan anlatan hikâyeler okumanın yorucu olabileceğini ve insanda iyi şeylerin olduğu, sonunda her şeyin yoluna girdiği, karakterin başardığı bir hikâye okuma arzusunu uyandırmasını anlıyorum.

Ama benim için bütün öyküler başarmakla ilgilidir. Mesele belki de sadece o başarının boyutu ve tanımıdır. Yeni takım elbisemi giymiş sokakta yürüyorum diyelim, elimde de vazo var. Kayıp çamura düşersem ve vazo kırılırsa bu hikâyenin sadece açılışı olur. Olayların açıldığı yer olur. Bu hayat hep boktan şeyler çıkarıyor karşıma demek değildir, sadece bazen boktan şeyler oluyor demektir. Bu boktan şey olduktan sonra ne olduğu hikâyeye anlam verendir.

O yüzden birçok öyküde aradığımız dönüşüm, değişim karakterin yüzleşmesi gereken bir aksilikten, bir problemden doğar. Bu zorluk karşısında karakter ne yapacaktır? Bunu aşacak mıdır? Nasıl aşacaktır? Her şey normal akarken bir şey olur ve sonucu da belki kötü olur. Ama bir şeylerin ters gitmesi bence hikâyeleri üzücü ya da mutsuz yapmaz bana göre. Karakter gerçeğe ilerleme cesareti bulur belki, belki çöküş yaşar, dibe vurur. Okur olarak biz kendimize şunu sormaya başlarız, “Bu zorluk karşısında okur ne yaptı, neyle savaşmayı seçti?” Her birimizin karşısına zorluklar ve problemler çıkacaktır, çıkıyordur, çıkmıştır. O zorluklarla baş etmek için hangi kaynakları kullandık? Ama yazar araya girip yarattığı karakterin asla sahip olamayacağı kaynakları ona sunmaya karar verirse bu sahtekârlık olur ve hiledir. Okur bize gerçekleri duymak için gelir. Biz onu yalanlarla uyuşturamayız.

Bela vardır. Sıkıntılar, problemler olur ama Allah’tan her gün her an karşılaşmayız bunlarla. Bir anlamda hikâyeler bizi bu gelebilecek sıkıntılara hazırlar diyebiliriz. Bir zamanlar birisi şöyle demişti: “Hikâyeler zorluk yaşayanları rahatlatmalı, rahat olanları da zorlamalı,” Hikâye karakterlerinin karşılaştıkları zorluklar bizim hayatta karşılaşacaklarımızdan daha kocaman ve biraz da abartılı bir şekilde aktarılmış olabilirler. Bu da kendimizde ve dünyada var olan sıkıntılı ve rahat olan anları, durumları görmemizi sağlamak için gereklidir. Bu iki durumun, sıkıntılı ve rahat olmanın dünyada birlikte eş zamanlı var olduklarını anlamamızı sağlar.

Olumlu özellikleri vurgulayan öyküler yazmak, bu özellikleri giderek artırmak daha zordur. İlk taslaklarımız genelde şöyle gider: Her şey boktandır ve insanlar da kötüdür. Buna otokaranlık diyorum. Hayat güzel, mucizevi bir şeydir. Bunu biliyoruz. Aynı zamanda da bu mucizenin bir gün elimizde patlayabileceğini, hafızamızı kaybedebileceğimizi, kötü şeyler düşünebileceğimizi, olayların bazen üst üste gelebileceğini, bedenimizin bizi aldatabileceğini ve daha birçok şeyin başımıza gelebileceğini biliyoruz zaten. O yüzden hikâyeler, özellikle de arkamızda hikâyelerden bıraktığımız izler bu karmaşık gerçeği anlatmak için gerekli olabilir.

Kaynak: https://georgesaunders.substack.com/
Çevirisi: Yeşim Cimcoz

0 0 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
1 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Elif A
Member
29/10/2022 15:04

“Hikâyeler zorluk yaşayanları rahatlatmalı, rahat olanları da zorlamalı.” (“Art should comfort the disturbed and disturb the comfortable.”)
Daha yeni bu cümleyle karşılaştım. Sahibi Dr. Cesar A. Cruz adında Harvard’da bir öğretim görevlisi. Belirtmek istedim. 🙂

Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz