Kaçamam Kendimden: Melisa Parlak

Ruhumun beden kutusunda oluşuna benzer bir hapisti  geçmişimden bir kesitin ebru sanatının kapladığı bir kutudaki varlığı. Ruh kadar naifti ve çıkamazdı her istediğinde, sadece kimsenin göremeyeceği dairesel dönüşler yapardı hayalinde. Ruhum kadar sıkışmış ve üzgün olsa da çaresiz çığlıklarını kimseye duyuramazdı. Geçmişte kaldığı için onu hatırladığım gibi kalması gerekiyordu. Sonsuza kadar yaşatabilmem için bu kararı, ne başı ne de sonu olan yuvarlak bir kutuya konmalıydı. Gözlerimde saklı olan çok az insanın görebildiği derin hüznü ölümsüzleştirmek için verilen bir hediyeydi renklerinin canlılığını yıllarla savaşarak yitirmediği kutum. Kutuyu veren kişi içine saklayacağım şeyi bilseydi ne hissederdi çok merak ediyorum. Zihnin oyunları hiçbir detayını değiştiremesin diye kendi verdiğim karara hiç dönüp bakmamıştım bugüne kadar. Biliyordum ki geçmiş değişirse şimdiki ben de değişecektim, iyi ya da kötü, değişikliklere kolay adapte olamam. Bazen bir yerlerde bir cümle okursunuz ya da duyarsınız. Herkesi etkilemez ama size dokunur ya o cümle. Ben de bu sabah bir cümle tarafından dürtülerek uyandım. Kutuya koyduğun bir anıyı yaz diyordu. Uyanmak her zaman güne gözlerini açmak değil. Gün içinde bi ışık çakmıyor mu gözünüze gözünüze? Hah işte o farkındalıktan bahsediyorum. Dedim ki kalk cancağızım, aç şu kutuyu, ne olacaksak olalım. Gözlerimde kazayakları, sigaradan incelen dudaklar, sarkık memeler ve kimseye göstermediğim beyaz saçlarım. Daha ne kadar değişebilirim ki? Hodri meydan. Gittim buldum yuvarlak kutuyu. Yerini nasıl unuturum? Benden başka kimsenin değiştirmediği el havlularının arkasında duruyor. Oraya hırsız bile bakmaz zaten. Gerçi hırsız baksa ne çıkar ki? Bu sefer elim kapağına gidince titremedi. Ruhum yılların pişmanlığından soyunurken kendinden emin bir can simidine sarılmakta. Kutuya doğru uzanan elimin derisi de kaçamamış hayatın akışından. Üstü kırışmış ve lekelenmiş. Olsun en azından bu sefer titremiyor. Açtım kapağı. İşte orada hayatımın tek pişmanlığı yatıyor. Hayır, artık pişmanlık değil onun adı. Yıllara meydan okumuş ama artık bir geçerliliği yok ne yazık ki. Bordo rengine kazınmış altın yaldızları hala solmamış küçük defterin. İlk sayfasında dümdüz karşısındaki objektife bakan mimiksiz bir kız çocuğu. Neredeyse torunum olacak yaşta, yüzünde tek bir çizgi bile yok daha, gözleriyse kendisini bekleyen kaderini henüz kabullenmemiş. Aslında o fotoğraf çekilirken bir seçim yapmadığı için hala bir şans vardı. Ne diyordu çok sevdiğim filmde Bay Hiçkimse? “Seçmediğimiz sürece her şey mümkündür.” Bu sonuna kadar doğru olan söze çok güvenmeyin. Çünkü işin aslı seçmediğimiz sürece her şeyin sadece o an mümkün olduğu gerçeği. Artık kabullendim. Mümkünlükle sevişen yazgımla kavga etmemeyi; pişmanlığından kurtulmanın geçmişe faydası olmasa da ruhunun yaralarına iyi geleceğini öğrendim. Kutuya sınırı hiç geçememiş bir pasaport yerine yaşanmış bir anı koymak isterdim fakat yıllar önce o küçük kızın cesaretini kendi elleriyle pişmanlığa çevireceğini bilemezdim. Bilseydim de ne değişirdi ki? Belki de hiç yaşanmayacak olan belirsiz bir gelecek. Al bir hiçliği vur ötekine. Durmuyor zaman, susmuyor zihnim. Her şeyden kaçıyor da kendinden kaçamıyor insan.

0 0 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz