Nasıl Yazasım Var

Nasıl yazasım var! Sayfalar doldurup arayı kapatayım diyorum. O ara neresi, bir deresi var mı bilmiyorum. Sabah grupta yazışırken Behiyeciğimin peçeteleri gözlerimi değil, içimi nemlendirdi.  (Hı hı içimi) Bir Pamukbank defterim vardı. Aralıklı oruç hesabı, proteinden zengin, günlük defterimdi benim. Koca kadın günlük tutar hesabı, asıp kesip sonra estirip yazıyordum bir şeyler işte.

Bir akşam büyük gri bir bulut çöktü göğsümün üzerine. Sesi çok yüksekti. Gürledi, gürledi, içimi kapladı, nefesim sıkıştı. Üç gün üç gece sıkıştım ben de. Ağlaya ağlaya yok ettim defterimi. Orada yazdıklarımı hiçbir kağıdın üzerine yazmadım. Bir nevi gençlik işte.

Dalgalandım, duruldum, sinirlendim, bağırdım, yerli yersiz değil de, yersiz yersiz beş kilo on kilo yemek yedim. Kendimi bulduğumda yaştan yana onlar basamağı hanesi bir artmıştı. Sarıp sarmalayıp kuytulara tıkıştırdığım leş gibi yazılarımı şimdi birebir hatırlamıyorum desem yalan olmaz. Konu başlıklarını toparlayabilirim belki. Gerisini ittirip gömmüşüm herhalde.

Ben büyüdüm ya! Bu sene mesela ne çok şey oldu. Boyut değiştirir gibi. Oradan oraya, o ruh halinden ötekine savrulup durdum. Senenin erken bir muhasebesini yapayım diyorum. İki ölüm gördüm yakınlarımda. Bakıyorum da iyice tecrübelenmişim ben bu konuda. Zaten kıdemliydim ya, ondan olsa gerek. İlk kayıplarını yaşayanlara baktım câmide. Üzücü tabi. Hayatın kanunu, büyümenin doğal süreci, yoksunluk… Pöööf! Kanırtır adamı. Taze yaralarla büyür insan. Yaralar kabuk tutar. Kabuklar düşer. Pek hassas, nasırlı bir iz bırakırlar arkalarında. Bir cenazede içten taziyeler, dualar vs. gördüm, diğerinde Cem Yılmaz’ın bahsettiği koca siyah, marka gözlükler geçidini izledim. Dedikodular, mal sayımları, varislerin muhasebesi, pahalı takımlar içinde, en estetikli, plastikli acımtırak taziyeler… Samimiyetsiz edalar içinde hem de. Tam o sırada “Vay anasını sıra bize geliyor ha!” diye düşünüverenlerden gelen jeton pardon idrak sesleri. Auraları deliniyor sanki.

Amaaan ya neyse! Hayat kaç durak zaten?

Bu yıl pamuk şekerim okulu bitirdi. O mezun olunca, biz de bitirdik sayıldık. Çok yorucu bir süreçti. Yazın hiçbir zaman sevemediğim o kasvetli yeşil evde, cevap beklediği bir okuldan kabul aldığını öğrendik. Kabuller arka arkaya gelirken kafamız karıştı iyice. Hallettik, avuç avuç para döktüğümüz tatlış (vallahi öyle) Miss Rottenmeier kadını yardımımıza koştu. “Emrinize amadeyim” dedi telefonda.

Kolay olmuyormuş o işler. İş sadece para ile yürümüyormuş. Ev, yatak, perde, çaydanlık, dört tabak, üç beş çatal, nevresim, masa lambası makas, bıçak, tornavida falan aldık ve daha bir sürü şey… Eksik, hep eksik canım. Harcanan zaman da cabası.

An itibarı ile üç beş gün eve kapattım kendimi. Çamaşır yıkıyorum, Arife ile mutfak dolaplarını sildik, o yarın kapıları silecekmiş. camlar, ütü falan… Nasıl yazasım var. Sayfalar doldurup arayı kapatayım diyorum.

O aranın bir deresi olmalı denize varan, onu bulsam istiyorum…

A, bir de Gilmore Girls’ü bir tur daha devireyim diyorum.

Yazarken dinlediğim güzellik

Best Day Of My Life /Tom Odell

 

Not: Görsel ekleyemiyorum. Beceremedim. Bilmiyor muyum? Olabilir. Ama yüklerken hata mesajının çıkmasını sistemin beni beğenmemesine veriyorum. :))

0 0 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

Ödemeniz ile ilgili bir sorun olduğunu düşünüyorsanız Ayça Hanım ile iletişime geçebilirsiniz.

0545 552 57 50

✎Bize ulaşabilirsiniz