ÖRTÜ YIKAMA GÜNÜ

ÖRTÜ YIKAMA GÜNÜ

Elindeki büyük fincanın altından damlayan su, masa örtüsünde sarı lekeler bırakmıştı. Çayın tadı güzeldi ama lekesi çıkmazdı işte. Fincandan bir yudum daha aldı, örtünün üzerinde yayılmakta olan lekelere boş verdi. Nasılsa yıkanacaktı masa örtüsü bugün, diğer bütün örtülerle birlikte. Kahvaltısını yaptığı masadan kalktı. Işığı kapatıp pencereye doğru yürüdü birkaç adım. Çilek desenli tülü kenara doğru çekip güneşsiz gökyüzüne baktı. Şu bulutlar dağılsa da bahar gelse artık diye düşündü. Sıkılmıştı artık kıştan, karanlıktan. Elindeki çaya baktı, sıcak bir şey içmekten kurtulacağı, onun yerine serinlemek için buz gibi bir şeyler içeceği yaz mevsimini düşündü. Kütür kütür bir sulu erik yemek istedi canı. Şöyle dişleri kamaştıran, buz gibi bir erik.

Şubat bitmek üzereydi. Demek ki iki ay daha böyle evin içinde ve karanlıkta geçecekti. Daha çok var dedi içinden. Derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştı. Bütün hafta evden çalışmış, neredeyse hiç sokağa çıkmamıştı. Artık her şey bir tık mesafesinde, görmek isteyeceği herkes ışıklı ekranların içindeydi. Soğukta kat kat giyinip durağa yürümek zorunda değildi. Markette kasa kuyruğu bekleyip poşetleri eve kadar taşımak zorunda da değildi. Aslında oldukça konforlu bir hayatı vardı. O zaman neden bu kadar sıkılıyordu? Üstelik günlerden cumartesiydi ve çalışılmayan günlerde sıkılmak da neydi?

Kahvaltı sofrasını toplarken sıkıntısını geçirsin diye bir müzik açtı. Çalan şarkıya eşlik ederek mutfaktan çıktı. Madem evdeydi o halde biraz eviyle ilgilenmeliydi. Yoksa dışarı mı çıkmalıydı? Emin olamadı. O kadar sıkılmıştı ki evin içinde dolanıp durmaktan, ne kadar soğuk olursa olsun bugün kesin dışarı çıkıp yürüyüş yapacaktı. Her hafta kendine söz veriyordu en az üç gün yürüyüş yapacağım diye. Sonra da çeşitli bahaneler uydurup gitmiyordu. Bugün soğuk, bugün çok işim var, bugün yağmur yağabilir, vesaire vesaire. Bahaneyi kendi uyduruyor, ertesi gün pişman oluyordu. En iyisi dışarı çıkıp dolaşmaktı. Bu arada bütün odalardaki camları açacak, evi bir güzel havalandıracaktı. Hafta boyu evde biriken uyuşukluk enerjisi açık camlardan uçup gitse hiç fena olmazdı. Hızır Efendi’nin gelmesine daha çok vardı. Annesinden öğrendiği o büyük temizlik 5 Mayıs’a kadar bekleyecekti. Bugün yapacağı işler ufak çaplı bir temizlik, ortalığı toparlamak ve günlerdir ertelediği diğer işleri yapmaktı. En önemlisi de, bütün örtüleri önce çırpıp yıkayacak, sonra ütüleyip tekrar yerlerine serecekti. Kim bilir ne çok toz birikmişti örtülerin üzerinde.

Örtü de ne acayip bir şey diye düşündü. Masa örtüsü, dolap örtüsü, yatak örtüsü, sehpa örtüsü, her yer örtü doluydu. İlk zamanlar sinir oluyordu annesinin bu alışkanlığına. Madem üstünü örteceğiz, niye mobilyaların rengini seçiyoruz diye düşünürdü eskiden. Artık kendisi de alışmıştı. O kadar benimsemişti ki örtüleri, yıkanıp tekrar yerine örtülünceye kadar geçen zamanda, ev bir tuhaf görünüyordu gözüne. Olması gereken yerlerde alıştığı örtüleri görünce normal görünüyor, eve benziyordu gerçekten. Kadın eli değdiği başka nasıl belli olacaktı zaten. Örtü, sadece bir kumaş parçası değil, yaşadığı yere gösterilen özenin işaretiydi adeta. Örtülmemiş bir yatak, o evde özensiz ve mutsuz bir hayat yaşandığını gösterirdi. İster tek başına yaşa, ister kalabalık bir evde ol, kendine özen göstermenin ilk kuralı önce yatağını temiz ve düzgün bırakmaktı. Akşam olup odana gittiğinde deliksiz bir uyku çekmek istiyorsan bu sözümü hiç unutma demişti annesi. Aslan yatağından belli olur diye boşuna dememişti atalarımız. Sadece o değil, temiz ve ütülü bir masa örtüsü, yaşadığın yeri güzel göstermekle kalmaz, aynı zamanda sevgi dolu bir yuva yapardı. Bu evde, baktığı her yerde güzellik görmek isteyen ve bunun için çaba harcayan bir ev sahibi var demekti. Hem ev sahibinin kendisine, hem de eve gelen ziyaretçilere fark ettirirdi bunu. Bakın şahane bir hayatımız var, mutsuzluklar ve iç sıkıntılarının hepsinin üstünü örttük demek de olabilirdi belki. Ama bu ihtimal üzerinde fazla durulmazdı. Hem zaten örtüsüz mobilyalar ancak mobilya mağazalarında olurdu. Bir de kadınsız yaşayan erkeklerin evinde. Öyle evlerde bütün mobilyaların üzeri bir parmak toz kaplanmış olurdu. En son kim dokunduysa onun el izi kalır, kimsesiz ve zavallı görünürdü evdeki mobilyalar. Vah vahtı o evlerde yaşayanlara, gece uyurken bütün o tozu yutuyorlardı farkında olmadan.

Bütün gün havada dolanıp duran, üstümüzden dökülen, hareketin etkisiyle yerden kalkan, dışarıdan içeri giren bir sürü şey olurdu. Havada uçuşan bu zerrecikler, el ayak çekilip herkes uyuyunca, usul usul düşmeye başlar ve yatay pozisyondaki her şeyin üzerine konardı. İşte o örtüler bu zerreciklerin yumuşak iniş yapmasını sağlamak içindi. Üst üste birikmelerini ve sonra tekrar havalanıp evi toz içinde bırakmalarını önlemek için, sabahları ilk iş bütün örtüleri camdan dışarı silkelemek lazımdı ki bütün zerrecikler tekrar özgürlüklerine kavuşsun. Böyle öğretmişti annesi. Camlar açılacak, örtüler çırpılıp tekrar serilecekti. Evin içinde biriken tozlar çoğalırsa ağzımızdan burnumuzdan girer hepimizi hasta ederdi yoksa. Haftada bir kez de mutlaka yıkanıp ütülenecekti. Annesinin “Aman kızım” diyen sesi çınladı zihninde. “Ütülemeden olmaz!”

Bu tariflere uymasa da işte arada bir aklına esince çırpıyor, genellikle de çırptığında gördüğü manzaradan utanıp derhal çamaşır makinasına atılıyordu annesinin emaneti örtüleri. İyi ki bu halimi görmüyor, diye geçirdi içinden. Ne pasaklı bir kız yetiştirmişim diye kendine kızardı kesin, bir tanecik kızına kıyamazdı hiç. Dışarı çıkmışken bir de ziyaret etseydi ya annesini. Müthiş bir fikir bulmuş gibi sevindi kendi kendine. Tabi ya, bir demet nergis alıp gideyim, kokusu uçar gider belki öbür tarafa. Ne severdi nergis kokusunu rahmetli. Nasıl oluyordu da helva kavurunca kokusu gidiyormuş ya ölülerin ardından. Hiç aklına yatmasa da inanırdı annesine, sanki kokuyu öbür tarafa giderken kendi gözleriyle görmüş gibi anlatırdı çünkü. İyi işte, nergis kokusu da gitsin annesinin ardından. Artık ölünce her nereye gittiyse. Daha şimdiden mezarlığa gitmiş gibi içi rahatladı. Bir hevesle işlerini çabucak bitirdi. Örtüleri yıkadı, astı. Pencereleri açtı, kat kat giyinip dışarı çıktı. Ütü işi akşamı bekleyebilirdi.

Şubat 2024

0 0 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz