Paul Auster’ın Peşinde

Paul Auster’ın yeni kitabı çıkmış “Baumgartner”, bir aşk hikâyesi, bir yaş alma hikâyesi demiş birisi. Kitabı sipariş edersem 10 Kasım’da elimde olurmuş. Öyle diyor Amazon.de. 10 Kasım’a kadar bekleme fikri mutsuz ediyor beni. Hemen elimde olsun istiyorum. Dijital dünyanın zamanı büken bir büyücü gibi arzulama ve bekleme mesafesini giderek yok ettiğini hissediyorum. İyi değil bu gidişat derken bile çoktan bildiğim tüm e-kitap sitelerinin arama çubuğunda Baumgartner’in peşine düşüyorum. Kitabı indirmek istiyorsam, şimdi ödemesini yapabileceğimi, 2 hafta sonra e-kitap çıktığında da hemen bana göndereceklerini söylüyorlar. 2 hafta! İstediği her şeye artık anında tek bir tuşla ulaşabilmeye alışmış insanlardanım. Mesela bir sofrada dostlarla sohbet ederken, olur ya… fillerin hortumları ne işe yarıyor? gibi bir sorunun cevabını saniyeler içinde bir kaç tuşla bulabiliyorum. Bir kitabın bana ulaşması 2 hafta sürmemeli.  

Aslında ben sanırım Paul Auster’ın peşindeyim. Şansın Müziği kitabı bana hediye olarak geldiği günden beri, bundan belki yirmi beş yıl öncesinden beri ne yazdıysa okudum. İmza kuyruğunda beklemeyi göze alabilirim onun için. Sanki yanında durursam, onda ne varsa bana da bulaşacağına inanır gibi. Bugüne kadar yazdığı en derin kitap diyor bir eleştirmen. Auster usta bir yazarın ulaşabileceği zirveye ulaştı diyor başka bir makale. Çok istiyorum o kitabı. Çaresiz sayfada gözlerimi bir yere sabitlemiş dalmışken görüyorum ‘ön izleme’ tuşunu. Tek bir kitabında beni hayal kırıklığına uğratmıştı, hatırlıyorum. Kendimi, ‘o da bir şeyler deniyordu o dönem’ diyerek avutmuştum. O kitabı da çok övgü almıştı. Ya beğenmezsem bunu. İmleç Ön İzleme butonunda asılı duruyor. Tıklıyorum

Baumgartner yaşlı bir adam. Okuduğum bir kaç sayfadan tahmin ediyorum ki eşini kaybedeli bir kaç yıl olmuş. Unutkanlık, sakarlık ve güçten düşme başlamış. Kızını arayacak, o arayıp bir ton laf etmeden önce onu arama derdinde ama unutkanlık da var, bir de sürekli ya telefon ya kapı çalıyor, bir türlü kızını aramıyor, sürekli de onu araması gerektiğini düşünüyor. Öyle, o şiir gibi diliyle, sıradan bir olayın büyülü bir anlatımıyla, Auster beni alıyor Baumgartner’in hayatına. Sonra, ön izlemenin sonunda geldiniz yazısı çıkıyor ekranıma ve ben de, arzum kamçılanmış, isteğim kabarmış, çıkıyorum Baumgartner’in hayatından. Girişler böyle yazılmalı diye düşünüyorum. 

Freedom yemek istiyor, sonra yürümek isteyecek. Mutfağa doğru yürürken aklıma arka sokaklardan birinde bulduğum hem Almanca hem İngilizce kitap satan o sıcak, içinde şöminesi yanan minik kitapçı geliyor; Buch-Café Nero39. Küçük kitapçıları desteklemek gerekiyor demişti Karin geçenlerde. Karin yeni arkadaşım. Nero39’a girdiğimizde Freedom hep paspasa ayaklarını siliyor, orada bizi karşılayan genç adam buna hep gülüyor. Orada bulup aldığım farklı kitapları hatırlıyorum. Baumgartner orada vardır. Eminim. Hızla hazırlanıp Freedom’la kitapçının yolunu tutuyoruz. Kitap yoksa da, gelmesi bir ay sürer dese de, bundan sonra o kitapçıdan ısmarlamasını isteyeceğim tüm kitapları, öyle karar veriyorum. Beklemenin dayanılmaz tadını tekrar hayatıma sokmaya ve küçük kitapçıları desteklemeye karar veriyorum.  Vitrinde duruyor Baumgartner. Benden önce birileri gelip alacakmış, bana kalmayacakmış hissiyle hızla girip, acele bir Guten Tag diyor, Baumgartner’i kapıyorum. Elimde Auster’ın yeni kitabı artık yavaşlayabilirim. İki üç sıradan oluşan diğer ingilizce kitapları incelerken, Freedom da şöminenin önüne yatıyor. Edgar Keret öykü kitabı, Claire Keegan’ın Antartica romanı, yaratıcılık üzerine eğlenceli bir kitap daha ekleyip kasaya gidiyorum. “Biliyordum burada olacağını bu kitabın” diyorum. İki ay öncesinden verdim siparişi diyor adını bilmediğimi fark ettiğim genç adam. Paul Auster diyor. Başka bir şey demesine de gerek yok, çok iyi anlıyoruz ne demek istediğini. 

Şimdi evde, kirli yuvarlak penceremin önünde koltukta uzanmış, Freedom ayaklarımda Baumgartner’in dünyasına yavaş yavaş okuyarak giriyorum.

5 1 vote
Article Rating
Bildirim al
Bildir
2 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Elif Derviş Öztürk
Active Member
15/11/2023 08:58

Paul Auster benim de üniversite yıllarında en çok etkisi altında kaldığım yazarlardandı Yeşim Hocam. 🙂 New York Üçlemesi’ndeki tesadüfler ve o tesadüfi olayların hayat akışını nasıl etkilediği/değiştirdiği beni büyülemişti. Hatta durup dururken yolumu değiştirip bilmediğim sokaklara girer, sinemada gördüğüm birinin peşine takılıp bir süre takip eder falan olmuştum, bakalım ne değişecek hayatımda diye. Burada İngilizce kitap almak artık imkansız gibi bir şey oldu, can sıkıcı bir surum. Avrupa/Amerika standartlarında çok uygun fiyatlı olan kitaplar bile burada en az 400-500 tl’ye denk geliyor, şaka gibi.
Resmen mektup yazdım size, pardon. O zaman iyi okumalar!

Elif Derviş Öztürk
Active Member
15/11/2023 14:25

*surum = durum

Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz