Sızılarım Birikirken
Sızılarım Birikirken
Gün içerisinde cümleler geliyor aklıma, içimi sızlatıyor. “Evet ya,” diyorum, “buradan tutmalı, bunu yazmalı”. Elim kağıda kağıda gidiyor, ama yetişecekler, yapılacaklar var, olmuyor. Kağıt, kalem, ben ve cümle buluşamıyoruz bir türlü. “Unutma,” diyorum kendime, “hatırla”. Tekrar ediyorum o kelimeleri, cümleleri, o yazınca eşsiz olacağını düşündüğüm yan yana gelen ifadeleri. Zihnim yazıyor, “Dur,” diyorum, ağzım dolu bir heves, “Dur, yazacağız, korkma”. Sonra yazamıyorum. “Bekle.” diyorum her aklıma geldiğinde. Beklete beklete soğuyan bir yemek gibi tavsıyor iştahım. “Dur,” diyorum, “düşme”. Gün öğlene, öğlen tatlı bir ikindiye, ikindi akşama evrilirken yüzü eskiyor cümlemin. İsteğim derinlere bir yere kaçıyor. Eksiliyor, eksiliyorum. Artık gece yatarken aklıma bile gelmiyor cümlem. Kendimi günün yüklerinden sıyırıp dar atıyorum yatağa. Cümlem de benimle beraber karanlığa gömülüyor.
Ertesi sabah uyandığımda içimde bir his. Ödevini yapmamış bir çocuk gibiyim. Ya da yapılması gereken bir şeyi unutmuş, ama öyle unutmuş ki, onun ne olduğunu bile hatırlayamayan biri gibi. Midemin ortasında ince bir sancı. Gün hızla başlar, ev aydınlanıp o en sevdiğim saatler dolarken içeriye, hatırlamak istediğim bir şey olduğundan emin, ağırlaşmaya başlarım. “Bir şey yapacaktım ben”. Neden sonra hatırlarım. O bir şey, bir cümleydi beni yazıya çağıran. O benim dünkü yaşama isteğimdi, ama neydi? Düşünür, düşünür hatırlayamam. Dünden kalan cümlem, içime bir sızı olarak yerleşir. Bilirim, o sızı benimle kalacak, ne zamanki bir şey onu yerinden çıkaracak, yeniden yazma isteğiyle dolacağım. Geri çevrilmiş bir teklifin küskünlüğüyle yeniden nasıl gelir, ne zaman gelir bilmeden, beklemeye duracağım.
“İşte Öyle Bir Şey”
Ay ay! Aklımıza düşen o ballı lokma tatlısı tadındaki hevesi kaçırırız. Misal, sabah kahvaltısında lokmayı yutarken, üzerine ince belliden yudumlar alırken kıvranır dururuz. Tabaktaki peynirden, domatesten medet umarız. Gelmez de gelmez geri artık.
“İşte Öyle Bir Şey” olunca, gün bitmez bende, kızar, söylenir dururum kendime.
“ne zamanki bir şey onu yerinden çıkaracak, yeniden yazma isteğiyle dolacağım.” sonunda ben de buna tutunurum Sevgili Duygu. Çaresiz. 🙁
Not: İçerik olarak ilgisi olmasa da, şarkının adını cümlelerimin arasına iliştirivermek (Oy! kelime nasıl?) geldi içimden. Bu vesile ile Sayın Erol Evgin Abimizi de sevgi ile anmak isterim. 🙂
Ahh tam da böyle bir şey Duygu Hocam elinize sağlık… Yazıyla ilişkimiz kimi zmn hatta bnde çoğu zmn olmaya başlayan, bir an bir durum yaz dediğim o anda kalem ve kağıtla buluşamadığım ama duygu ve coşku anlamında senden önce akan kelimeler ve cümlelerin soluksuzca olması veeee o da vardı bu da vardı şu da yapılacaktı derken, eskittiğimiz o anlar, bi müddet sonrada da duygunun da kelimelerin de bir balon gibi sönmesi, yetim bir çocuk gibi elini kolunu bağlamış kelimelerin de içe gömülüp kalması, küskün iki yaşlı gibi sırtını dönmek…ertesi günde bıraktığımız yaranın kabuğunu bir sonraki günde yoklama hissi bir de…..bir… Devamını oku »
Çok etkilendim Hocam. Elinize sağlık. Okuyunca kendimi düşündüm. Ben böyle durumlarda ne yapıyorum diye.
Kafama koyduğum ve yapmak istediğim bir şey varsa iki dünya bir araya gelse onun önüne hiçbir şey geçemiyor. Hem Yengeç erkeği olmamdan, hem de yaşamış olduklarımdan belki bilmiyorum.
Halbuki makul bir süre sonra yapılsa hiç bir şey değişmeyecek onu biliyorum. Öyle işte bu da ben..
Tekrar elinize sağlık..
Teşekkür ederim :)) Konu yazı olunca gönül hemen, sıcağı sıcağına yapmak istiyor akıldakini, ama olmayabiliyor çok zaman. Yapabilenlere şapka çıkarıyorum ben.