Sonbahar ve Bırakmak

Günler günleri kovalıyor. Ben artık kovalamıyorum hiçbir şeyi. Öyle demek istiyorum. Kırk kere dersem olurmuş ya. Aslında bu tümüyle yalan değil. Deniyorum. Durmayı, yavaşlamayı öğretiyor hayat burada. Parkta, onun arkasındaki ormanda yol kenarında sıra sıra dizilmiş ağaçlar duruyor. Durdukları yerde dönüşüyorlar. Yapraklar çıkıyor, renk değiştiriyor, dökülüyor ve yine çıkıyor. Yıllar önce çocuğunu kaybeden bir kadının hikâyesini yazmıştım. Orada da bir ağaç vardı, duran ve kadına bırakmayı öğreten. Ben de kendi yarattığım o kadından öğrendim bırakmayı. En azından bana bırakmanın mümkün olduğunu gösterdi. Okuyamadım, çok ağır bir hikâye dedi, okurluğuna güvendiğim bir adam. Sevindim. Hayat ağırdı benim için o kadını yazarken. Onu anlatınca hafifledim biraz. Babama okuttum. Çok güzel olmuş dedi. O zamanlar onun da bir websitesi vardı, kendi resimlerini, yazılarını koyardı oraya. Benim hikâyeme bir resim çizdi, sitesine koydu, bütün arkadaşlarıyla paylaştı. Bazen; seni seviyorum, seninle gurur duyuyorum demenin başka yolları vardır. O zamanlar anlamayacak kadar gençtim. Yıllarca o sözleri duyma arzuma tutundum, bırakmadım. Sonra babam bizi bıraktı. O gidince anladım.

Annem bırakmayı bilmeyen bir kadındı sanırım. Yaşlandığında ve suskunlaştığında, o sakladığı her şeyi önüne getirip tek tek gösterirdim. Sevinir, yüzü güler sandım. Suratını ekşitir, eliyle at bunları derdi. Gittiğinde arkasında bırakmaya kıyamadığı çanaklar, bardaklar, şallar, fotoğraflar, kıyafetler, mektuplar, faturalar, kalemsiz uçlar, nereyi açtığı belli olmayan anahtarlar, kopmuş kolyelerin boncuklarını ayıkladım. Doksan koli bağış, otuz koli çöp çıktı evden. Atamadı yıllarca, öfkesini, hüznünü, olsun diye direttiklerini. Bir de ağız dolusu kahkahalar attığını hiç görmedim. Ben kontrolü ve geç olmadan bir şeyleri atmak gerektiğini ondan öğrendim. 

Aradan yıllar geçti, terapistim oldu. Ülke değiştirdim. Evimin eşyaları, yürüdüğüm sokaklar, yemeye alışık olduğum yemeklerin tadı, dostlar, rutinlerim, kimliklerim… Her şeyim değişti. Yazamadım. Etrafı ağaçlarla sarılı bir evim oldu. Suskun kaldım. Eski benlere, alıştığım dillere, tanıdığım yüzlere, tüm kimliklerime tutunmaya çalıştım. Direndim bu yeni toprağa. Parkta, ormanda ağaçların arasında yürüdükçe ağaçların isimlerini öğrendim. İran’dan, Fransa’dan, Amerika’dan, Kanada’dan, Portekiz’den gelip buraya kök salmış ağaçlar bana bırakmayı hatırlattılar. Sessizliğin suskunluk olmadığını onlardan öğrendim. 

Bugün Ayça’yla parkta yeri kaplayan sarı, kırmızı, turuncu yaprakların arasından geçerken, yarın pazartesi adamlar gelip temizler şimdi bunları dedik. Sonra insan neden dökülen yaprakları temizler ki diye merak ettik, neden bırakmaz gübre olsun, toprağı beslesin. Fazla yaprak çime ağır gelip baskı yaparmış, baharda çimlerin büyümesini engellermiş. Kışın kar yağıp yaprağa karışınca küf hastalıkları oluşurmuş. Biriken yapraklar ve küf, fareleri ve haşereleri davet eder, onlar da toprağı zedelermiş. Bırakmak lazım ve belki de bazı dökülenleri uzaklaştırmak lazım. 

Yazmayı, kelimeleri seven, ona sığınan bizlerin kaleminden dökülür yaşanmışlıklar. Behiye’nin şıp şıp damlayan mürekkebi geliyor aklıma. Yazmaya tutkun, hazır bir kalem. Belki de bırakmak bizim için Ishiguro’nun yaptığı gibi geçmişi, hatırladıklarımızı, yaşadıklarımızı bir yazıya bırakmak, bir kitaba, bir romana, bir öyküye ya da sadece günlüklerimize bırakıp uzaklaştırmaktır. Gitmelerine, köklerimizin ferahlamasına, toprağımızın güçlenmesine izin vermektir yazmak. 

Yıllar önce, bir deprem sonrasında, çocuğumu kaybetme korkusundan uyuyamadığım o günlerde, sabahın dördüne kadar bana kendini yazdıran o hikâyedeki terapist, kayıplar, bırakmayı öğrenmeye çalışan kadın ve ağaç… Ve bunların sonrasında hayatıma bir şekilde girmiş olması tesadüf mü? Yoksa yıllar sonra ihtiyacım olacak şeyleri ben yıllar öncesinden biliyor muydum? Hikâyelerimden kendime mi sesleniyordum. Yanıtını bilmiyorum. Bilme derdimi de bırakmaya çalışıyorum. Sihirli bir şeyler var yazıda. Şahit olmaya başlayınca insan yaşama, döngülere, hayat zaten sana kendini anlatıyor. Bana düşen de onu yönetmeyi bırakıp, şahit olduklarımı kaydetmek, olduğu gibi yazarak yaprakları toplamak.

4.5 10 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
6 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Bedia Korkmaz
Noble Member
17/11/2023 10:27

“Sonbahar ve bırakmak” önce sadece başlığı gördüm panelde, aklıma bir takıldı, içimde biraz dolaştı bu söz. Sonra müziği açtım ve biraz yazdım. Şimdi de geldim yazıyı okudum. Yeşim hocam ne güzel yazmışsınız. Bir de bu yazının üzerine dönüp yazacağım birazdan. Bu yıl Ağustos’ ta kitap yazma ayını yapamadım. Kasım’ da yazıyorum. Bütün yılın yükünü sonbaharın son ayında bırakmak ne iyi geliyor bana.

MURAT KURTULUŞ
Trusted Member
16/11/2023 02:05

Bırakabilmek için, asıl amacımızın Yaşamak olduğunu bilmemizin önemini düşünüyorum. Evet Yaşamak. Onun için çalışmak, yazmak, onun için birilerini tanımak, aşık olmak, iyilik yapmak ve onun için hissetmek. Trump mesela! Nev’i şahsına münhasır bir gudubet yaratık. Niye bırakamaz? Nedir içsel dürtüsü? Niye böyle olağanüstü bir servetle seksenli yaşların başında hala hangi hedefe ulaşmak için “her yol mubahtır” der? İşte bir ders.. Bu adamın analizinin doğru olarak yapılabilmesi ve tüm insanlığa bir ders olarak anlatılması keşke mümkün olabilse … İşte o zaman insanlığın beklediği ZİHİNSEL DEVRİM in temelleri atılabilir. İnsanlar ölmez.. savaşlar olmaz. Her insan eşit olur. Sınırlar kalkar. Her şeyden önce… Devamını oku »

Öykü Tekşen
Noble Member
15/11/2023 16:49

Ağaç köklerinin arasından akan suyun olduğu halindeki hafiflikte okudum yazdıklarını güzel hocam. O köklerin beslediği ve zamanı gelince dallarından kendilerini bırakan yapraklara teşekkürlerimle.

Zeynep Balcı
Trusted Member
15/11/2023 14:21

Bayildim sana, yazini da değerlendirdim 5 yildiz verdim, 10 yildiz olsa onu da verirdim. Baktim ortalama 3.3 yildiz. Durdum, gulumsedim. Ah dedim, dusuk not verenler acaba kendilerinden ne bekliyorlar ki okuduklarini değerlendirmisler, not kirmislar. Uzuldum mu? Sanmam. Bana ne:)) birakiyorum herkesi kendiyle. Ama sana olan sevgim kendime olankiyle birlikte hep bende..

G.Editör Behiye Malkoç
Editor
Noble Member
15/11/2023 10:19

“Ben artık kovalamıyorum hiçbir şeyi.” Cümlesi ne çok şey düşündürdü bana. Kovaladıklarıma, kovalıyor muyum acabalarıma… Oradan da etimolojine gittim tabii. Kelimenin. Hâlâ oradayım. Buradan yazarak kendime bakar sonra diğer satırlarla yaparım sanırım aynı şeyi. Çok kendine baktıran bir yazı. (Ne dedim ben. Neyse dedim gitti.) Seviyorum kendime baktıran bu vesileyle yazdıran/yaşatan kelimeleri ve onun sahibini.

Last edited 5 ay önce by G.Editör Behiye Malkoç
Elif Derviş Öztürk
Active Member
15/11/2023 09:05

Bugün güne hep yaptığım gibi yazmakla değil, okumakla başlayayım deyip buraya geldim. Son iki blog gönderinizi okudum, başka blogları dolaştım. Çok zor oturttuğumuz için aman bir gün bile yapmazsam bozulursa ya diye korktuğumuz alışkanlıklar var ya, onları da böyle sekteye uğratmak lazım arada sanki. Yoga dersi verirken bırakmak üzerine çalışıyorsak söylemeyi çok sevdiğim bir şey vardır: “Sana can veren nefesini bile tekrar almak için bırakmak zorundasın, sonsuza dek tutamazsın.” Neyse ki öğreniyor insan bırakmayı, bazen geç ve güç de olsa.

Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz