Tasma
Kahkahalarla gülüyorum. Belki de uzun zamandır gerçekten kahkaha atıyorum. Park kocaman, her yer çim. Freedom’a eğitim tasması takıyorum. 15 metrelik kırmızı hafif bir ip bu tasma. Köpekleri serbest dolaşmaya alıştırmak için kullanılıyor. Belki de o hafifliği hissediyor, bilmiyorum ama yavru keçiler gibi zıplamaya başlıyor. Sonra deli gibi koşuyor o uçsuz bucaksız uzanan yeşilde. Ben olduğum yerde duruyorum ve yavaş yavaş tasmasını elimden salıyorum. O koşuyor. Sonra ansızın duruyor. Dönüp bakıyor bana. “Gel” diyorum, heyecanla. Koşuyor bana doğru. Sarı tüyleri uçuşuyor, yüzündeki tüyler rüzgardan geriye gidiyor. Önce ön patileri sonra arkalar havalanıyor. Ayaklarımın dibine varınca oturup siyah yuvarlak gözlerini bana dikiyor. Ödül maması bekliyor. Ben kahkahalarla gülüyorum.
Sonraki günlerde çok düşünüyorum Freedom’ın o parkta, bazen deli gibi daireler çizerek koşmasını, benim onun peşinden gitmeden olduğum yerde duruşumu. Zamanla tasmaya da gerek kalmaz diye düşünüyorum. Tamamen adı gibi özgür olur. Gel dediğimde gelmeyi öğretirsem tehlikelere karşı onu hazırlarsam… Bilmiyor çünkü karşıdan karşıya geçerken arabalar olduğunu. Şehir köpeği. Hiç tasmasız olmamış. Oysa burada, bu yeni şehirde köpeklerin çoğu tasmasız. Çoğu her gün saatlerce parklarda koşuyor, başka köpeklerle oynuyor.
Evde masada oturmuş yazıyorum. Freedom bir koltukta kıvrılmış uyukluyor. Sakin şimdi. Neden bilmiyorum ama o sakinliği içimi acıtıyor. Koşsun istiyorum. Tüyleri uçuşsun. Sabah olsun parka gidelim. Parkta o toprağın üzerinde sırtüstü sürtünsün, havlasın, sesi çıksın. Bunlar güzel şeyler. O zaman benim içim neden bu kadar acıyor. Hep o rüzgarda yayılan ağızı, gözlerindeki canlı bakışı, uçuşan tüyleri ve yerden kesilen patileri geliyor gözümün önüne.
Benim tasmam nedir, ne kadar kısadır, ne kadar uzundur. Kim tutuyor ucundan. Bir gün salar mı yavaş yavaş tasmayı tutan o el? Benim de saçlarım uçuşur mu rüzgarda, yüzüme salak bir mutluluk yayılır mı? Kendimi yerlere atıp, sırtüstü özgürce kirlenir miyim?
Adı da Freedom
Seneler önce yazdığım bir yazı geldi aklıma Yeşim Hocam. Eğer ben bir uçurtmaysam ipim kimin ya da neyin elinde? Çünkü uçurtma dilediği gibi uçar ama ipini tutan yoksa savrulur ve zarar görebilir. O ip, yaşama bağlayan gibi gelmişti bana tasmadan farklı olarak. Yazınız yine düşündürdü, iyi geldi… 🙂
sanırım kendi tasmamı tutan benim kendi elim, bir an önce çimlerde gülümsemek lazım