Yalancılar Kulübü
The Liar’s Club (Yalancılar Kulübü) Mary Karr’ın anı kitabı. Kitabı yazarken Karr daha önce deneyimlemediği bir şey yaşıyor. İki çocuk annesi ve üniversitede profesör olan Karr eskiden bir kaç saat uykuyla idare ederken, anı kitabını yazdığı süreçte gün içinde sürekli kestirmeye başlıyor, kendini yorgun ve sık sık tükenmiş hissettiğini söylüyor.
Anılarını yazmak isteyenlere atölyeler düzenleyen Karr, atölye katılımcılarının da aynı şeyleri yaşadıklarını duyuyor. “Kurgu yazmaktan farklı olarak, anıları yazmanın daha yorucu bir süreç olduğunu fark ettim,” diyor Karr. “Deli gibi uyumak istiyor insan. Çoktan ölmüş insanlar canlanıyor yazarken, onların sesini duyabiliyorsun, bir an kokuları gelebiliyor burnuna. Kendine yazdığın bir hikaye var orada ve o hikaye yavaş yavaş çözülüyor, çözüldükçe bakış açın değişiyor, sen değişiyorsun ve bittiğinde bambaşka bir yerden hayata bakıyor olabilirsin.”
Bu dönüştüren, değiştiren süreç elbette yorucu olacaktır çünkü kendimize hayatımızla ilgili bir çok hikaye anlatıyoruz. Yıllar içinde biz dönüşüyoruz, değişiyoruz, yeni anılar eski anıların algısını, şeklini, ağırlığını da değiştiriyor. Dönüp o hikayeye bugün baktığımızda doğal olarak farklı şeyler görüyoruz farklı bir bakış açısı geliştiriyoruz. Bununla birlikte kendimize yazdığımız hikâye de değişiyor. Belki yıllardır kendimize anlattığımız hikâyenin dağılması ve yeniden yazılması yorucu bir süreçtir.
Kendimizle ilgili algılarımız, yaşadığımıza inandığımız, gerçek anılar olarak algıladığımız olaylar gerçekten yaşandıkları şekilde değil de o an ihtiyacımıza hizmet edecek şekilde hafızamızda depolanıyor.
Nörebilimciler gerçek olaylarla anıların arasındaki farkı beynin olayları hafızaya depolama şekliyle ilgili olduğunu düşünüyorlar. Beyin her şeyi depolayacak kapasiteye sahip olmadığından, önemsiz, tekrarı olmayan, şaşırtıcı olmayan verilerin silikleşmesine izin veriyor. İnsan anıları anlamlandırarak, bir hikâyenin içine koyup depolamak istediğinden, olayları montajlanmış bir film gibi hafızaya alıyor. Bir mantık, bir anlam içerecek şekilde anıları bir birine bağlıyoruz. Yani, olduğu gibi değil, anlamlandırıldığı gibi anıları hafızaya alıyoruz. Bu anının üstüne yıllar içinde yeni gelen her bilgi, eski bilgileri dönüştürüyor ve yeniden anlamlandırıyor. Olaylar hafızamıza bir koku, bir tat, bir duygu olarak yerleşip bir anlam çerçevesine girince, hatırladığımız ‘gerçekler’ sadece belki de bizim gerçeklerimiz oluyor. O olaya bizim nasıl yaklaştığımız, nasıl anlamlandırdığımız, hissettiklerimiz bizde kalanlar oluyor. Karr bu bize kalanların belki de gerçek olaylardan daha önemli, daha değerli olduğuna inanıyor.
1980’lerden bu yana yapılan sayısız araştırma anıları ziyaret etmenin ve o anıları yeniden anlamlandırıp farklı bir hikaye yazmanın zihin sağlığımıza, ruh sağlığımıza olumlu yansıdığını gösteriyor. Ayrıca anıları yazmak olumsuz anılar üzerine kurduğumuz alışkanlıklarımızı kırmamıza, arka plana attığınız olumlu anıları hatırlamamıza ve yaşamımızı tek bir hikâyeye hapsetmememize yarıyor.
Hikâye yazmak bir yazar, bir anlatıcı ve bir de karakter gerektiriyor. Anılarımızı yazarken hepsi biz oluyoruz ve bu yaşanan olaylarla aramıza bir mesafe açıyor. O mesafe yaşadıklarımıza farklı bakmamızı sağlıyor, yoğun duygulara girsek bile hep o mesafeyi bir şekilde korumamızı sağlıyor. Bir anlamda kendimize dışarıdan bakmamızı sağlıyor. Bu da kendimize merhamet göstermemizi, anlayışla yaklaşmamızı ve kendi gücümüzü fark etmemizi sağlıyor. Yani olaylara büyük duygusal yatırımlar yapmadan bakma imkanı tanıyor. Bu da bakış açınızı genişletiyor ve geçmişi tek bir hikayeyle tek bir duyguyla hatırlamanın tehlikesinden sizi kurtarıp rahatlatıyor.
İkinci veya üçüncü tekil anlatıcı ile yazmak kendinize daha net bakmanızı ve ne kadar yol aldığınızı görmenizi de sağlıyor. Ancak anı yazmak, hikayenizi bir anı kitabı olarak yazmak bir terapi çalışması değildir. Yaşananları bir okura sunulacak bir kitap olarak ortaya koymak istiyorsanız önce bu mesafeyi alacak kadar güçlenmeniz gerekecektir. Onun için belki önce anıları ortaya dökmekle başlamak gerekir. Bu bir nevi terapi gibi yaşanır. Okur sizsiniz orada. Kendinize yaşadıklarınızı anlatıyorsunuz. Anılarınızı yazma sürecini terapi olarak kullanıldığında yazarken deli gibi ağlayabilirsiniz, çok gülebilirsiniz. Amaç ortaya dökmek ve dile gelmelerinin rahatlığını yaşamaktır. Ancak ondan sonra bu ‘kustuklarınızı’ ki bence kusuyoruz bunu yaparken, ayıklayıp, içindeki hikâyeye ulaşabilirsiniz. Çünkü sonunda iyi bir anı kitabı okuru ağlama duvarı olarak kullanmamalı, ona iyi bir hikâye anlatmalıdır.
Anılar sürekli zihnimde dallar oluşturmuş, ben de bu daldan o dala derken gün boyu dallarda dolaşan bir sincap gibiydim. Gün boyu zihnim yoruluyordu. Bardak taşıyor, taşmasın diye kendimi tutuyordum. Çok yoruldum. Yazmaya karar verdiğimde anılarımı yazdım aslında. Günlük defterime. Hem günlük hem anı. Bir anıyı farklı zamanlarda farklı günde yazdığımda değişik dökülüşler oldu zamanla. Devam ettim ve ediyorum. Bu yazı benim üç senedir ne yaptığıma anlam verdiği gibi ne yapacağıma ışık tuttu. Sevgilerimle Yeşim Cimcoz.
Seninle sanalda tanıştığımız ilk günü hatırlıyorum. Çok anlamlı bu yazdıkların benim için. 🙂
“Belki yıllardır kendimize anlattığımız hikâyenin dağılması ve yeniden yazılması yorucu bir süreçtir.” yazmışsınız, “biz de kalanlar ve bizim gerçeklerimiz” bir de. Benim de deneyimlediğim şeyler oldu bunlar, hem geçmişe dair neredeyse hiç konuşulmamış olayların, olayı yaşayan farklı kişilerdeki farklı hikayelerini dinlerken, hem de kendi anılarımı yazarken. Öyle güzel anlatmışsınızki.
Hayata hep baktığımız yerden değil de farklı bir yerden bakmak bile mucize gibi. Tüm eğriti duran, oramıza buramıza batanlar yok oluyor. Büyü.
Bu aralar “anı” yazma peşinde birisi olarak bu yazı inanılmaz şifa verdi bana.
Son takıldığım duygum ile ilk tanımladığım duygum karşı karşıya gelmişti son içimi döküşümde.
Umarım bir ara paylaşmaya cesaret ederim.
Su sıcak mı, girsem diyerek dolanırız havuzun etrafında. Oysa en iyi yöntem derine atlamaktır. Atla Çiğdem! Paylaş
Yani aslında anlar var – gerçekte yaşanan, taş gibi, olan sadece bir de anıları var bunlar ise kendi kurgumuzla renklendirdiğimiz. Anlarda kalanları hatırlayamıyorum, kurgulayıp anı dosyasına koyduklarım ise dile gelenler oluyor, tabii bu kişisel algım.
Demek istediğim de tam bu! Kişisel algım 🙂