Yaratıcılığımı Kim Çaldı?
Neler neler yapacaktık. Kitaplarımızı yazacaktık, evlerimizi düzenleyecektik, yıllardır hayalini kurduğumuz eğitimleri alacaktık. Yaratıcılığımız tavan yapacaktı. Artık evlerde olduğumuza göre o kendimize ayıramadığımız zamanı ayıracaktık sonunda. Başta herkese bir yaratıcı enerji geldi. Ama sonra bir şey oldu. Sanki içimizde damla yaratıcılık kalmamış gibi hissettik. Ne olduğunu anlayamadık. Covid sebebiyle bile olsa bize hediye edilen bu zamanı iyi kullanmadığımız için kendimizi dövdük. O kadar çok “hiçbir şey yapamıyorum!” duydum ve duyuyorum ki araştırmaya karar verdim. Ayrıca bende de durum pek farklı değildi.
Okuduklarımın özetini paylaşayım sizinle:
Dünyamız küçüldü. Evden çalışmanın heyecanı yavaş yavaş eskidi, sıradanlaştı.
Ne iş için, ne dostlarla buluşmak için, ne tatil için bir yerlere gitmiyoruz uzun zamandır. Hatta köşedeki cafe’de de buluşmuyoruz.
Ne zaman bunları yapabileceğimiz, yapıp yapamayacağımız da belli değil.
Meğer bu sıradan, olağan ve değişmeyen yaşam biçimimiz yaratıcılığı önemli ölçüde etkilermiş. Yaratıcılığın en sevdiğim tanımı “var olan bir şeyleri farklı şekilde bir araya getirmek” tir. Yeni olaylar, yeni fikirler, her hangi bir yenilik yaratıcılığı tetikler.
Covid öncesinde sık sık yeniliklerle karşılaşıyorduk. Bu, farklı bir bakkaldan alışveriş yapmak, farklı bir yoldan eve gitmek kadar basit olabilirdi. Biriyle yaptığımız bir sohbet zihnimizin farklı bir şekilde işlemesini tetikleyebiliyordu.
Covid’le birlikte müthiş bir stres yükü geldi. İşimiz ne olacak, para durumu ne olacak, geleceğimiz ne olacak, çocuklarımız ne olacak kaygıları, sevdiklerimize bir şey olabilir kaygısı, çocukların eğitimleri, hepsi ek bir stres yükledi hayatımıza.
Karar verme becerilerimiz üzerine yapılan araştırmalar gösteriyor ki stres altında tepkisel davranışlarımız daha baskın oluyor, bu da yaratıcılığımızı bastırabiliyor.
Karar verirken ya o ya bu kadar iki seçenekli kararlarda kalmayı tercih edebiliyoruz stres yükü fazlaysa.
Yani kendinizi dövmeyi bırakın. Hepimiz aynı durumdayız. Kaygılanmasak bile şu anda hepimiz ‘tetikte’ yaşıyoruz. Anlık, hızlı kararlar vermemiz, net olmamız gerekiyor. Bunu hastanelerin acillerinde ve savaş alanınd kurulan hastanelerde uygulanan ‘triyaj’a’ benzetiyorum. Net kararlar vermemiz, bu evet, bu hayır dememiz gerekiyor. Zihnimizin dağılmasına, hayal kurmasına izin veremiyor olabiliriz. Tamam, ama o zaman ne yapabiliriz? Araştırmalar bazı önerilerde bulunuyor.
Olumsuz düşünceleri dizginleyin
Doğru yönlendirilmiş öfke motive eden bir duygu olabilir, hedeflerimize ulaşmaya bizi odaklayabilir. Psikologlar Covid’den sonra stres kaynaklı sorunlarla gelen danışanlarında sıklıkla çaresizliğin ve öfkenin hayat değiştiren kararlara yol açtığını gözlemlemişler. Bu kararların genellikle daha yaratıcı bir hayat seçimine yol açtığını görmüşler. Pandemi süreci bizi dar bir alana soktu, dünyalarımız bir anlamda küçüldü. Alıştığımız, dikkatimizi dağıtan bir sürü şey hayatımızdan çıktı. Elbette bu bizi sarsacaktır, elbette alışkanlıklarımıza dönme arzumuz olacaktır. Ancak hayatımızdan giden alışkanlıkların bazıları bize başka alanlar da açtı.Giden alışkanlıklarımıza yasımızı tutup, yeni açılan alanlara bakmak olumsuz düşüncelerimizi dizginleyebilir diyor psikologlar.
Duygularınızı dışa vurmanızı sağlayacak bir hobi edinin.
Sanat ile duygularınızı ifade etmenin stresi, anksiyeteyi azalttığı ve hatta sağlığımıza iyileştirdiğini gösteren alıştırmalar var. Drama, resim, fotoğraf, müzik, tabii ki yazı…bunların hepsi bir dışavurum yöntemidir. Bunlar size cazip gelmiyorsa belki reçeteye bakmadan evdeki malzemelerden yeni yemek tarifleri yaratabilirsiniz. Hiç fark etmez. Yeter ki o enerjinizi bir yere akıtın. Sonunda o enerji elinizde bir kek, duvarınızda bir tablo, bilgisayarınızda bir hikaye olduğunda duygunuz dönüşmüş olacaktır.
Akışa girin.
Akış nedir? İçine girdiğinizde zamanı unuttuğunuz, akıp gittiğiniz her şey sizi akışa sokar. Psikolog Mihály Csíkszentmihályi, bunu “bir şeyi sadece onun keyfi için yaptığınız an” olarak tanımlıyor. Ne olduğu önemli değil. Sizi akışa ne sokuyorsa onu yapın. Harvard üniversitesi profesörlerinden Teresa Amabile’nin yaptığı araştırmalar bu ‘flow’ denen akışta olma durumunun yaratıcılığı, üretkenliği ve mutlu olma halini desteklediğini gösteriyor. Ayrıca sadece o akıştayken bunları yaşamıyoruz, bittikten sonra da bir süre o akışın enerjisi devam ediyormuş.
Yazar Giorgia Lupi OBSERVE, COLLECT, DRAW! (Gözlemle, Topla, Çiz) kitabında hayatın ufak ayrıntılarını çizmemizi, yazmamızı öneriyor.
Ağınızı genişletin.
Yaratıcı enerjisi olan insanlar katın hayatınıza. Hayatın farklı alanlarından insanlarla buluşun, sohbet edin. Sevmediğiniz kitapları, daha önce okumadığınız yazarları, daha önce izlemeyi hiç düşünmediğiniz programları izleyin. Kendinize bir grup kurun ve sanalda ayda bir ya da iki haftada bir buluşup bir konuyu tartışın. Sanal müzeleri gezin.
Doğayla buluşun
Araştırmalar ayrıca doğada vakit geçiren insanların yaratıcılığında artış olduğunu gösteriyor. Şehirde yaşıyor olabilirsiniz, yine de dışarı çıkın, gökyüzüne bakın, kuşları izleyin. Çıkamıyorsanız evinizin penceresinden görünen bir ağaç seçin, onu izleyin. Mevsimleri, havadaki değişimleri izleyin.
Biliyorum ki bazen çok zor ama bu zor dönemin içinden geçerken yaratıcılık kenara atacağınız son şey olmalı. Belki de felaketten kurtarılacak ilk şey olmalı.
Oh be! Genel bir şey yani bu illet! Ben de yaratıcılığımı büsbütün kaybettim diye düşünüyordum.Yazıyı okurken bir reklam şarkısı atladı içimden: “sokak seni çağırıyor..”
“ateş seni çağırıyor”muş doğrusu. İçimden sokak diye fırladı ki boşa değil. Yaşantı sokaktaydı. Kahve, çay, buluşma, dedikodu, gözlem, olay, diyalog, karakterler, hatırlatmalar.. yıllarca akan bir kaynağı boşa akıtmış bir enerji canavarı gibiymişiz. Akarken doldurmadık şu testiyi..