Yaz Kurtul

Haziran ortasında bir Cuma günü, yıllar öncesi, genç bir kız yatağından fırlayıp anne babasının o zamanlar alt kattaki odasına gidiyor. Hediyelerini açsın diye tüm aile onu salonda bekliyor. On üç yaşına basıyor. Önemli bir yaş günü, bir kadın, bir yetişkin olmaya atılan ilk adım.

Belki bunu düşünen biri ona bir broş hediye ediyor. Çocukların en küçüğü olduğu için belki bir yapboz da geliyor, biraz da şeker. Ama onun en sevdiği hediye anne babasından geliyor. Kırmızı beyaz ekose kumaşla kaplı bir günlük. Günlüğüne Kitty adını koyuyor. İlk sayfasına “Umarım bundan önce başka kimseyle paylaşamadığım en derin sırlarımı paylaşırım seninle ve umarım sen de bana büyük bir destek olur rahatlatırsın beni.

Yıl 1942’ydi. 1945 yılına girmeden o kız tifodan ölmüş olacaktı, öldürülmüş demek belki daha doğru bir ifade olurdu. Kitty ise yaşayan edebi bir efsane olma yolunda ilerleyecekti. 

O genç kız Anne Frank’ti, Amsterdam’da yaşayan yahudi bir ailenin kızı. O yaş gününün üzerine bir ay bile geçmeden, Anne, Kitty’i de alarak, babasının ofisinin üstünde depo olarak kullandıkları tavan arasına saklanıyor olacaktı. “Dördümüz, kat kat kıyafetlerimizle bir buzdolabında geceyi geçirecek gibi görünüyorduk.” diye yazıyor Anne, “ve tüm bunlar yanımızda daha çok kıyafet götürebilelim diye. Bizim durumumuzda hiç bir yahudi valiz dolusu kıyafetle evden çıkmazdı.” diye ekliyor. 

Bir gün kitap fuarında ortaokul öğrencilerinin önünde konuşuyordum ve bir kız “on üç yaşında bir kızın çok satanlara girmiş olması ne kadar şaşırtıcı,” demişti. 

Babası Anne Frank’in günlüğünü yayınlattığı günden bu yana milyonlarca baskıya girmiş, bir çok dile çevrilmiş bu kitabın üzerinden geçen asırlarda anlatılmayan, kaçırdığımız şey Anne Frank’in yazmaya başladığında bir kitap yazmaya niyeti olmadığıdır. Anne Frank kendisiyle sohbet ediyordu. Hepimiz yapabileceği şekilde kendisiyle konuşuyordu. Hayatını, düşüncelerini, duygularını her gün yazarak yazıya sığınıyordu. 

Anne Frank olağandışı bir dönemde, olağan dışı bir deneyim ve olağan dışı bir dehşetin içinden geçiyordu, her şeyi kağıda döküyordu ve çok da derin bir anlatımla yapmıyordu. Penceredeki perdeleri, kapıyı gizlemek için kullandıkları dolabı yazıyordu. Herkesin onu tenkit etmesinden, cebir ve geometriden ne kadar nefret ettiğinden bahsediyordu. Zamanla defterin sayfaları tükenince, kasa defterlerine yazmaya devam etmişti. Yazdıklarını okuduğunuzda sıradan bir genç kızdı; annesi onu anlamıyordu, üzerine hayaller kurduğu bir oğlan vardı. Bunların yanı sıra hiç olağan olmayan olaylar da vardı; gün boyunca sifonu çekememeleri, merdivenlerde beklenmedik ayak sesleriyle gelen zorunlu sessizlikleri, dışarıda olanlarla ilgili duyumlar ve o ayak seslerinin uyandırdığı dehşet. 

Anne Frank’in günlüğü herkese, size, bana, tarihte olağanüstü olayların ya da sıradan anların içinden geçerken yazarak normal olanı nasıl bulacağımızı, ruhu beslemeye nasıl devam edebileceğimizi de öğretiyor. Dünyada geçirdiği günlerin sayısı artanlar için yazmak dönüp geçmişe bakma imkanı sunuyor. Hayat böyleydi diyor. Böyle yaşandı ve ben de içinden böyle geçtim deme imkanı veriyor. Anne gibi genç biri içinse, kendini anlamanın bir yolu, kendi sesini duyma fırsatı ve kimliğini oluşturmak için yaşananları anlamlandırma imkanı sunuyor. 

– Anna Quindlen: Write For Your Life kitabından alıntıdır. Uyarlama/çeviri: Yeşim Cimcoz


Günlükler. Belki de bir zamanlar günlük tutardınız, belki hala tutuyorsunuz. Unutulmuş bir günlüğün sayfalarında yıllar öncesinden kendi el yazımızla karşılaşırız. Okuduğumuz satırlarda içimiz burkulur, sıkılırız. Orada, o yaşta, kendimize bakmak zor gelir. İçinden geçtiğimiz zorlukları, onlarla nasıl baş ettiğimizi, nasıl edemediğimizi, içinden geçerken nasıl değiştiğimizi, dönüştüğümüzü izleriz. Başardıklarımızı, başaramadıklarımızı görürüz, hayat gibi hepsine yer vermeyi öğreniriz. Belki de böyle daha kolay büyürüz, dengede kalmayı öğreniriz.

Oğlum doğduğunda ara ara tuttuğum günlüklere dönüp baktığımda uykusuz geçen gecelerde gerildiğimi, bir gün sonra bütün gece uyuduğunda bu sefer iyi mi diye endişelendiğimi bugün 59 yaşında okurken herhangi genç anneye duyacağım gibi kendime şefkat duyabiliyorum. İki sene önce Almanya’ya geldiğimde başladığım günlüklere bugün döndüğümde, sıfırdan bir hayat kurmanın zorluklarını okurken, satır aralarında kendi dönüşümümü, beni nasıl güçlendirdiğini de görebiliyorum.

“Yazdığımda tüm dertlerimi üzerimden silkiyorum,” demiş Anne Frank Kitty’e. “Hüznüm uçup gidiyor, yeniden heyecan duyabiliyorum.” Bu ve benzeri kayıtların dışında, Anne Frank dehşeti de kaygıyı, kaybı, korkuyu da yazıyor. 

Benim yaşamım sıkıcı, kendi yaşadıklarımı anlatmak istemiyorum diyor ilk defa buluştuğum, yazmak isteyen insanların çoğu. Kurgu yazmayı tercih ediyorum diyorlar. Oysa hiç birimizin yaşamı sıkıcı değil, sıradan olduğu kadar da sıra dışı. Kendi içimizden geçmeden, kendimize yazının aynasında bakmadan başka insanlar  kurgulayıp onların inandırıcı olmasını bekleyemeyiz. Biz kendimize kocaman bir hikâye yazıyoruz, adına da hayatımız diyoruz. Birilerine kızıyoruz, birilerini çok seviyoruz, bir şeyler kaybederken bir şeyler buluyoruz, en güçsüz olduğumuz anların bizi en çok güçlendiren anlar olduğunu sonradan anlayabiliyor, bir sonraki güçsüz anımızda daha sağlam durabiliyoruz. Bu kadar zengin bir malzeme elimizin altına duruyorken neden hikâyelerimizi sürekli dışarıda, daha ilgi çekici olduğuna inandığımız hiç bilmediğimiz yerlerde arıyoruz anlamıyorum. Kendi öfkelerimizi, kayıplarımızı, kaygılarımızı, coşkularımızı, gücümüzü kaybettiğimiz anları, yani en kırılgan yanımızı görmezden gelir, kendimize şefkatle yaklaşamazsak, kurgu karakterlerimizi hep eksik kurgularız. 

Anne Frank’in günlüklerine yazdığı gibi perdelerinizi, masada duran bir tabağı, koltuğun kirini örtmek için üzerine serdiğiniz örtüyü, her çektiğinizde düşen bir çekmeceyi, güneşin pencerenizden sabah saatlerinde odaya nasıl süzüldüğünü anlatın kendinize. Bunları anlatırken de olağan dışı yaşadığınız anları da anlatın. Sizi dehşete düşüren bir olayı, kaybettiklerinizi, korkularınızı da yazın. Bazen onu bazen diğerini anlatın. Hepsi aynı sayfalara düştüğünde dengede kalabilir, başkalarına daha şefkatli yaklaşabilir, kendinize de aynı şefkati gösterebilirsiniz. Sonra isterseniz tüm bunların içinden geçtiğinizde, yaşadıklarınızın izlerini takip ederek kurgu karakterleri kurgu hikâyelere yerleştirebilir, yaşadıklarınızı sanata dönüştürebilirsiniz. 

0 0 votes
Article Rating
Bildirim al
Bildir
7 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Nalan Demirci
Member
25/06/2023 19:57

Daha önce YouTube ta 21 günlük videolarınızı izledim. Yazı evinize katıldım. Yazılar yazdım. Öğrencilerime yazdırdım. Yeşim hanım yukarıdaki yazınızdaki içtenlik ve doğallık beni çok iyi hissettiriyor. İyi ki şu an burdayım:)

Nesrin Şenol
Member
25/06/2023 00:29

Merhaba. Sanalyazıevine katıldığım ilk gün. Karşıma çıkan daha doğrusu tesadüf değil, Yeşim Hanımın bir yazısını aradığımda bulduğum “Yaz Kurtul” u okuduğumda evet dedim kendime. En kalın ve okudukça okuyası gelen kitap insanın bizzat kendisi… Keşkeleri hiç sevmem ama bu güne kadar günce tutmadığım için yarın kendime defter almaya niyetlendim. Bu niyetimi oluşturan yazınız için çok teşekkür ediyorum. Sevgiler

Cemile Koçer
Famed Member
24/05/2023 10:30

Bu güzel paylaşım için teşekkürler. Ben de günlük tutmaya başladım. Kısa kısa anlar not ediyorum.

Cemile Koçer
Famed Member
24/05/2023 16:25
Reply to  Yeşim Cimcoz

Yazıyorum Yeşim hocam, siz teşvik ettiniz teşekkür ederim. Bazen kendim de şaşırıyorum ortaya çıkan cümlelere 🙂

Aysegul Yilmaz
Trusted Member
24/05/2023 09:35

Nasıl da doğru bir gunde bu satırlar önüme düştü…. iyi ki burdayım. iyi ki yollar kesişti!!!

Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz