Yazı, Dolunay ve Cihangir

Zihnim atlıyor. Bir düşünceden diğerine. Penceremin dışında inen yağmur kadar çok düşünce var aklımda. Düşünceler anılara, anılar duygulara götürüyor. Tekrar her şey başa dönüyor. Dünü, bir hafta öncesini, aylar öncesini hatırlıyorum parça parça. Yıllar sonrasını, hiç olmamış bir olayı kurguluyorum. Her düşüncenin, anının, duygunun, kurgunun açıldığı yollar var zihnimde. Her yol bir hikâye tohumu. O kadar hızlı atlıyor ki zihnim hiç bir yola giremiyorum. Bir de dolunay var. 

Huzursuzluk, öfke, heyecan, tedirginlik, coşku… hepsinin içinden geçip gidiyorum. Gerginim. Omuzlarım kaskatı. Oturduğum yerde bacağımı sürekli seri bir şekilde oynatıyorum. Yemek yok evde, yemek yapmam gerekiyor, elim gitmiyor. Çamaşırları yıkayabilirim, arka odayı toplamak istiyorum ne zamandır, hiç birini yapamıyorum. Koşabilmeyi çok istiyorum öyle anlarda. Filmlerde insanlar böyle anlarda sokağa çıkıp koşuyorlar. Bedeni yormak iyi gelirdi biliyorum. Eskiden, çok eskiden garsonluk yaptığım yıllarda günde 14 saat ayakta kaldığım o günlerde yorulurdu bedenim. O duyguyu hissediyorum ama biliyorum istediğim koşmak değil. Elli dokuz yıldır koşmamışım şimdi başlayacak gücüm de yok. Rahatlamak, huzur bulmak istiyorum. 

Yaz diyorum kendime. Kalemi kağıdı al ve yaz. Belki de en iyi bildiğim şey, beni içine alabilecek benim içine girebileceğim en kolay şey. Yapılacak onca işi bırakıp defteri kalemi alıyorum. Defterim; günlüğüm, ajandam, dert ortağım, hikâye parçalarını keşfettiğim. Kalemim Pilot V-7. Akışını, kağıda bıraktığı koyu siyah mürekkebi seviyorum. Sayfanın başına tarih atıyorum. Huzursuzum, zihnimi toparlayamıyorum. O kağıdın başına gelince o tanıdık his de gelip dikiliyor başımda. İyi bir şeyler yazmalısın diyor. Hayır. Yazmalıyım sadece diyorum ama o hiç susmuyor. Olduğun yerden başla derim herkese. Kendime de söylüyorum. 

Çanlar çalıyor. Bugün Cumartesi. Birisi mi evleniyor yoksa bugün Pazar mı?

Sevmiyorum cümlelerimi. Boş şeyler yazıyorsun diyorum. Kalemi bırakıyorum. Yeşim hanım biz neyi konuşmamak için tüm bunları konuşuyoruz? Öyle sorardı terapistim. Yeşim, neyi yazmamak için bu kadar dolanıp duruyorsun? Kilidi açacak bir anahtar arıyorum. Neyin etrafında dönüp durduğumu bana gösterecek o kapıyı açmanın bir yolunu arıyorum. Bu parça parça gelen görüntüler, düşünceler, duygular bir şey söylemeye çalışıyor, günlerdir içimdeki huzursuzluk sadece dolunay mı yoksa? Kütüphanemin önünde durup bakıyorum Türkiye’den getirdiğim bir kaç kitaba, buradan aldığım henüz okumaya vaktim olmamış, almaya ama okumaya hevesim olmamış diğerlerine.

Seçil’in sözleri geliyor aklıma. “Her sabah kütüphanene git ve beş kitap seç gel. Onlar öyle dursun yanında” Seçiyorum. Murathan Mungan’ın Yüksek Topuklarını, Mine Söğüt’ün Beş Sevim Apartmanını, Elena Ferante’nin My Brilliant Friend romanını, Aylin Balboa’nın Bu Hikaye Senden Uzun Osman’ını, Didem Madak’ın Pul Biber Mahallesini. “Hepsini okuman, bir kitabı bitirmen gerekmiyor” derdi Seçil. “Onlar dostların. Hepsiyle her şeyi konuşman gerekmiyor. Bazen bir kaç satır, bir kaç sayfalık sohbet yetebilir” 

Sayfaları karıştırıyorum, biraz oradan biraz buradan okuyorum, kitaplarımla sohbet ediyorum. Beş Sevim Apartmanında bir cümlenin altını çiziyorum. Romanın üçüncü paragrafının ilk cümlesini:

‘Cihangir’deki, bu sıradan, hiç bir özelliği olmayan apartman dairesinin salonundaki pencerelerden deniz görünür.’ 

Cihangir’i hatırlıyorum. Cihangir’in bir hissi var, bir kokusu var, orada yıllar önce bıraktığım bir ben var. Hepsini aynı anda görüyorum.

Bir paragraf sonra:

‘Martılar deli çığlıklar atarak dönüp dururlar balığı cimri suların üzerinde.’
‘O pencere kasvete bakar’

Öyle bir Cihangir penceresi hatırlıyorum. Naftalin kokan bir ahşap dolabı, akşamları pencereme yükselen çatal bıçak sesleri, kurulan sofraları, çığlık atarak uçan martıları, binaların arasından gördüğüm ışıl ışıl İstanbu’u kokluyorum, oradayım. 

Altını çize çize okuyorum. Bir gevşeme, bir rahatlama değil hissettiklerim. Ama bir anahtarın kilide girdiğinden artık eminim. Okudukça çeviriyorum içimdeki kilidi, aralıyorum o kapıyı. Bir sesi, bir ritmi var Mine Söğüt cümlelerinin. O müzik iyi geliyor ruhuma. İhtiyacım olan merhemi bulmuş gibi heyecanı andıran bir şey yükseliyor içimde, o parça parça düşünceler toplaşmaya başlıyor, bir hortuma yakalanmış gibi. Gideceğim yol beliriyor. Nereye götürecek beni bilmiyorum. Nasıl ilerleyeceğim bilmiyorum ama yolu görüyorum. İçimde bir ritim duyuyorum, romanı bir kenara koyup yazmaya başlıyorum.

“Bir zamanlar insanlara güzel duygular beslerdim. Severdim o insan oluşlarını. Bir cafe geliyor gözümün önüne, ürkek bir kadın, yardım isteyen ama istemeyi bilmeyen…” O kadındaki cevheri anlatıyorum. Hatırlamadığım anlar yol bulmuş akıyor. Anneannemin duvara astığı bir gümüş ayna düşüyor aklıma, sonra sayfaya. Ben bütün sabah o koltukta oturup yazıyorum.

Bir an geliyor, anlattıklarım, o parça parça saçtıklarımın uçları birbirine bağlanıyor ve ben neyi anlatmak istediğimi anlıyorum. Nasıl anlatacağımı bilmiyorum henüz ama ritmini duyuyorum. Omuzlarım gevşemiş, göğüsüme oturan o ağırlık kalkmış, neşem yerine gelmiş kalkıp yemek yapıyorum, çamaşırları yıkıyorum. Arka odayı sabaha bırakıyorum. Anlatacağım hikâyeye dönerken pencereden ay ışığı halıya yayılıyor. Koltuğa geçip hikâyeme doğru ilk adımı atıyorum. Ne kadar yol gideceğimi, bu yolun sonu olup olmayacağını hiç bilmiyorum. Mine Söğüt’e, Seçil’e, bu yolda kendime hoca seçtiğim diğer yazarlara Almanya’nın bu köşesinden bir teşekkür gönderiyorum. 

Cihangir semtinin en yüksek tepelerinden birinde, dik merdivenleri sayarak, soluklanarak çıkılan, kenarından yokuşları denize inen Coşkun sokağın tam köşesindedir Fırsat apartmanı. Yıllardır işlemeyen, kimsenin de tamir etmeyi aklına getirmediği, eskiden çok eskiden tüm katlara ağır ağır bir hanımefendi edasıyla yükselen antika asansörün süslü ferforje kapıları vardır. İnişlerle çıkışlarla yılların yorduğu, yamulttuğu, aşındırdığı mermer merdivenlerini, ellerinde pazar poşetleriyle çıkan çoğu yaşlı, çoğu yıllardır orada oturan apartman sakinleri, ‘spor oluyor’ derler. 

Fırsat apartmanının tam doksan dört basamaklı merdivenlerinin bittiği dördüncü katta oturur Rüzgâr.

5 1 vote
Article Rating
Bildirim al
Bildir
8 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Ezgi Kayaoğulları
Active Member
23/11/2023 15:54

Kaleminize ruhunuza sağlık. Biliyorum farkındasınız, yüzlerce kez duydunuz, belki buradan okudunuz. Ama o kadar değişik bir enerjiniz var ki, tarifi zor. İyileştiren, sarıp sarmalayan, sakinleştiren. Yakın hissettiren. Bir annenin dizine yatıp saçlarının okşanması gibi bir his veriyorsunuz. Sözleriniz, görüntünüz, yazdıklarınız. Uzatmayayım.

İyi ki yolum buraya düşmüş, sizin yolculuğunuza dahil olmuşum. Ne mutlu!

Hülya Biyan
Trusted Member
31/10/2023 07:36

Saat 7.30 Günaydın demek ne iyi geldi yazıevi sakinlerine ve herzamanki gibi yazarın sesini, okuma tonunu bilerek okudugum bir yazı. Omuzlarımda hissettiğim bir el. Günaydın Yazıevi , Günaydın Yeşim. Uzun zamandır sesini duymadığım @Se özlemişim Günaydın.

Gizem Uzer Kaya
Active Member
31/10/2023 04:11

Çok imrendiğim iki insan türü var; biri işini sevip sevmediği ve dünyaya geliş maksadının ne olduğunu hiç sorgulamadan yaşayıp gidebilen insanlar, diğeri de bu dünyadaki varoluş sebebini keşfetmeyi başarmış ve onu en layıkıyla yapan insanlar. Yeşim Hocam, sizin elinize kalemi almanızla bir araya gelen sözcüklerden şifa enerjisi akmaya başlıyor ve son noktayla o günkü misyon tamamlanıyor adeta. İlham ararken bile ilham olmak, yüreklendirmek, umutlandırmak, ışık olmak böyle özel bir “hediye”. Kendi payıma düşen enerji için teşekkür ederim.

MURAT KURTULUŞ
Trusted Member
30/10/2023 15:37

Ben biraz önce kalktım. Oğlum baba dışarısı çok soğuk koşmak için gün ağarsın dediğinde söz dinleyip oturdum. Sizin yazınızı okudum Hocam.. İçimi bir korku kapladı, ya bir gün gelip kendimi dışarı atamaz ve nefes alamazsam dedim. Zihin göreve hemen başladı yani. Sonra, “oğlum hayatın boyunca doğmamış çocuğa don biçtin bari artık yapma” dedim. Ama giyindim spor kıyafetimi koltukta yazıyorum şimdi. Bu aralar rüyalarım çok hareketli.. Canlı yayın yapıyor resmen. Bilinç dışım çok çalışkan. Bir yol, bir çıkış, bir değişim…Önündeki tek engel “direnç” Tam direnç. Eski Yazılarıma daha fazla konsantre olmalıyım, farkındayım. Saat 13.30 da da Colorado ya bağlanıp yarım saat… Devamını oku »

serdenferhatoglu Ferhatoğlu
Member
30/10/2023 11:33

28 ekim cumartesi benim için tam da tarif ettiğiniz gibi bir gündü. Resmen saatler geçsin ve bugün bitsin diye iple çektim. Çook uzun zamandır yaşamadığım bir durumdu. Şimdi de yazınızı okumak iyi geldi.

Seçil Güven
Member
30/10/2023 10:45

Her sabah bir yazı okuyarak telefonumun açılışını yapıyorum. İki üç cümle de ben bırakıyorum günlük diye tutttuğum ve sadece günlük hayat koşturmalarımı yazdığım defterime yazının ismi ile birlikte. Senin yazılarını hiç kaçırmadan okumak için ekstra bir dikkatliyim. Hep söylerim bana hep çok iyi gelir. Neden iyi geldiğini kelimeye dökmek zor- du, hep ne var acaba burada diye dikkatle bakardım. Bir kaç gündür elimdeki kitap verdi cevabını. Bugün de yazınla birleşince enformasyon kuruldu zihnimde. “Empati en karmaşık ve en kıymetli dikkat gösterme biçimidir” der Çalınmış Dikkat kitabında Johann Hari. Ve ekler, Empati ilerlemeyi mümkün kılıyor; insan, empatisi genişledikçe evren de biraz… Devamını oku »

Candan Gökdel Bilici
Member
30/10/2023 10:00

Canım Yeşimo kadar güzel hissettirdi ki yazdıkların… yalnız bir kalp olmadığımın kanıtı olduniyi ki dünyaya gelmişsin… iyi ki seni tanımışımhiç bir anı paylaşmadığım sana, hissettiğim sevgi yazıların gücü!

Feyza Cengiz Dündar
Member
30/10/2023 07:32

Sabah’ın şu vaktinde şu güzelim yazı öyle iyi geldi kiii Teşekkür ederim Yeşim hocam

Gün :
Saat :
Dakika :
Sn

Hoşgeldin !
Seni Tekrar Aramızda Görmek İstiyoruz

Yazarlar Kulübü
Seni Bekliyor

✎Bize ulaşabilirsiniz