Kimsin? Mesleğin/medeni durumun/ev düzenin/yaşın/
Aysim ben. Kırktan sonrasını saymadım yaşlarımda ama galiba henüz kırk üçümdeyim. Yıllarca İstanbul’da hem devlet hem de kısa bir süre özel okulda öğretmenlik yaptım. Yaklaşık on sekiz yılın sonunda Türkiye’deki tüm konfor alanıma veda edip buraya taşındım. Neresi burası? Çöl. Yeşillendirilmiş çöl. Beş buçuk yıldır da Birleşik Arap Emirliğinde yaşıyorum. Ev işi yapmaktan nefret ediyorum. Yeni yeni kontrol altına almayı başardığımı sandığım titizlik hastalığımdan galiba kurtuluyorum. Ama her akşam lavaboları ciflemeden rahat edemiyorum. Sadece ekmek, peynir ve domatesle bir ömür yaşanabilecekken neden tencerelerce yemek yapmam gerektiğini düşünüyorum sabahları. Düşünmem bitince soğan doğramaya başlıyorum. Şimdilerde bulaşık makinasını boşaltmayı öğrenen sevgili eşimle iyi geçinebiliyorum. Bazen ışıl ışıl bir insanken bir anda dünyanın sonu gelmişçesine dibe inebiliyorum. Yani benimle yaşamak bence zor. Etrafımdakiler bir şekilde ayak uyduruyorlar.
Kızım var. On iki yaşında, çocukluğumun yaralarını sarmayı öğretiyor bana. Kendisiyle sıklıkla iyi bir ekip oluyoruz. Bazen de şimşekler çakıyor aramızda. Öyle anlarda bile onun yanında olduğumu bilmesi çok iyi geliyor bana.
Hayat sana 4 ders öğrettiyse ne olurdu onlar?
– Kabul etmeyi öğren. Mutevazılığı abartma. İyiysen iyiyim demeyi bil. Kötüysen, beceremiyorsan da- ki bu olabilir- kenara çekil ve izle.
– Dur, dinle, sakinleş, sabret.
– Mükemmel olmaya uğraşma. Öyle bir şey yok.
– Kendini yok sayma.
Neden kendini ifade etmek için yazıyı seçtin?
İfade edebiliyor muyum gerçekten bilmiyorum. Ama içimden çıkan bir şeyleri çizerek ya da yazarak sabitlemek iyi geliyor. Dönüp bakmak, okumak. Allah Allah bunu neden yazmışım acabalarla o anlara dönmek. Kimi zaman cevabını bulamamak, kimi zaman o günlerden bu günlere vaay be Aysim amma yol gelmişiz diyebilmek için belki de.
Kafamın içindekilerin ağırlığını biraz olsun hafifletmek. Çünkü boşaldıkça yenilerine yer açabiliyorum. Saatlerce karın ağrısı çeker gibi yazıp o masadan kalktığındaki içimde büyüyen o hazzı seviyorum belki de.
Yazıyla ilişkin nedir? Seviyor musunuz birbirinizi?
Bazı günler parçalı bulutluyuz. Öyle günlerde ben onu zorluyorum, o da kalemimi. Hırçınlaştırıyor bu anlaşmazlığımız. Sonra bir sabah bir bakıyorum ortalık süt liman. Hikayelere yetişemiyorum, cümlelere dolanıyorum. Dikte eden bir hali oluyor bazı zamanlar, sevimsizleşiyorum. Bazen de ben o kadar dolmuş oluyorum ki cümle yetiremiyorum kendime. Karşılıklı sustuğumuz günler de var, satırların arasında koyun koyuna uyuduğum günler de. Anlayacağınız ben gibi. Ne öyle hem böyle.
Neyi anlatmak istiyorsun?
Hiç anlatılmamış olanı. Ama duydum ki öyle bir şey yokmuş. Başka şekilde anlatabilirsem hiç anlatılmamış bir hikaye gibi olabilirmiş. Kimi günler hiçbir şey anlatmadan sadece yazıyorum. Bazen sadece karakterleri giydiriyorum. Bazen anılarıma dalıyorum. Burası hep kısa sürüyor. Hatırlayamayanlardanım. Belki bir gün hatırlayamayan o parçalar da bulunur ve o hayali kurduğum hikayeye kavuşurum. Şimdi ise tek anlatmak istediğim, burdayım, ben de varım, duyun beni.
Seviyorum. Kesin bilgi, yayalım!
Seviyorum. Kesin bilgi. Yayalım !
Ne çok sevdim
Balsın Aysim… Çok güzel yazılarını basılı da göreceğiz. Eminim… 🙂
Yakın hislerde buluşmak,yanlız olmadığını hissettiriyor. Ne güzel anlatmışsın, İyi ki yazıyorsun ve İyi ki karşılaşmışız.Seviyorum seni
duymak, duyulmak birlikte olmak, paylaşmak ❤️
Sesini duymak ne güzel. Tanıştığımıza memnun oldum:)
<3
Varlığını ilk andan itibaren hissettiren, salonları dolduran bir sesin ve tarzın var. Dokunuyor, çarpıyor ve sarsıyorsun. iyiki yazıda varsın.
Kim bu? Ne güzel cevaplamış. Kendimi beğendim. 🙂